Bugün farkında olmadan yaptığımız pek çok davranış, binlerce yıl öncesine uzanan inanç sistemlerinin izlerini taşıyor. Nazar değmesin diye mavi boncuk takmak, kötü bir sözden sonra tahtaya vurmak, gece ağaç kesmekten kaçınmak ya da kapı eşiğinde durmamaya özen göstermek…
Günlük hayatın sıradan alışkanlıkları gibi görünen bu davranışların büyük bölümü, Orta Asya Türk topluluklarının inanç dünyasında önemli bir yere sahip olan Şamanizm kökenli ritüellerden geliyor. İslamiyet’in kabulünden sonra büyük ölçüde dini bir çerçeveye oturtulan bu davranışlar, zamanla “batıl inanç” ya da “gelenek” olarak tanımlansa da kökenleri incelendiğinde Şaman kültürünün izleri açık biçimde görülüyor. Bugün Anadolu’da hâlâ yaşayan bu inanışlar, geçmişle bugün arasında kurulan sessiz bir köprü niteliği taşıyor.
Nazar boncuğu neden mavi?
Nazar boncuğu, Türkiye’de neredeyse her evde, araçta ya da yeni doğan bir bebeğin üzerinde görülebilen en yaygın sembollerden biri. Şaman inancında “nazar”, kötü niyetli bakışlarla insanın ruhuna zarar veren bir enerji olarak kabul ediliyordu. Bu kötü enerjinin, parlak ve dikkat çekici bir nesneye yönelerek asıl hedefi şaşırtacağına inanılırdı.
Mavi renk ise gökyüzünü ve suyu temsil ettiği için koruyucu bir anlam taşırdı. Gökyüzü, Şaman kozmolojisinde yüce ruhların mekânı olarak görülürdü. Bu nedenle mavi boncuk, kötü ruhları uzak tutan bir kalkan görevi üstlenirdi. Bugün nazar boncuğu çoğu zaman “gelenek” olarak değerlendirilse de, kökeninde ruhsal korunma fikri yatıyor.
Tahtaya vurmak neden rahatlatır?
Olumsuz bir cümle kurulduğunda ya da kötü bir ihtimalden söz edildiğinde refleks olarak tahtaya vurmak, Şaman inançlarının günümüze kalan en canlı örneklerinden biri. Eski Türk inançlarında ağaçlar kutsal kabul edilirdi. Özellikle büyük ve yaşlı ağaçların içinde koruyucu ruhların yaşadığına inanılırdı.
Tahtaya vurmak, bu ruhları yardıma çağırmak ve kötü enerjiyi dağıtmak anlamına gelirdi. Bazı bölgelerde bu davranışın demirle birlikte yapılması da dikkat çekicidir. Demir, Şamanizm’de kötü ruhları uzaklaştıran güçlü bir madde olarak görülürdü. Bugün “alışkanlık” gibi yapılan bu hareket, aslında eski bir korunma ritüelinin devamı.
Gece ağaç kesilmez inancı nereden geliyor?
Anadolu’da özellikle kırsal bölgelerde gece ağaç kesmenin uğursuz sayılması yaygın bir inanış. Şaman kültüründe gece, ruhların daha aktif olduğu bir zaman dilimi olarak kabul edilirdi. Ağaçlar ise yalnızca canlı varlıklar değil, aynı zamanda ruhlarla insanlar arasında bir geçiş noktasıydı. Gece ağaç kesmenin, ağacın koruyucu ruhunu kızdıracağına ve bu durumun insana felaket olarak döneceğine inanılırdı. Bu nedenle ağaç kesme gibi doğaya müdahale içeren işler gündüz yapılır, geceleri doğaya saygı gösterilirdi. Bugün bu inanış, “eskiler öyle der” cümlesiyle aktarılmaya devam ediyor.
Kapı eşiğinde durmak neden hoş karşılanmaz?
Kapı eşiğinde durmamak ya da oturmamak, Anadolu’nun pek çok yerinde hâlâ geçerliliğini koruyan bir kural. Şaman inancında eşikler, iki dünya arasındaki geçiş noktaları olarak kabul edilirdi. İçerisi ile dışarısı, güvenli alan ile bilinmeyen dünya arasında bir sınırdı. Bu sınırda durmanın, ruhsal dengeyi bozacağına inanılırdı. Kapı eşiği aynı zamanda evin koruyucu ruhlarının geçtiği bir alan olarak görülürdü. Bu yüzden eşikte oturmak ya da uzun süre durmak uğursuzlukla ilişkilendirilirdi. Günümüzde bu davranış daha çok “ayıp” ya da “uğursuz” olarak tanımlansa da kökeni oldukça derin.
Islık çalmak neden bazı yerlerde yasak gibi görülür?
Gece ıslık çalmanın kötü ruhları çağırdığına dair inanış da Şaman kültüründen günümüze taşınan örneklerden biri. Şamanlara göre ıslık sesi, görünmeyen varlıkların dikkatini çeken bir çağrı niteliği taşırdı. Özellikle gece vakti ıslık çalmanın, kötü ruhları bulunduğu yere çekebileceğine inanılırdı. Bu nedenle ıslık çalmak bazı bölgelerde hâlâ hoş karşılanmaz. Günümüzde bu inanış çoğu zaman “büyüklerden kalan bir uyarı” olarak sürdürülse de, kökeninde ruhlarla kurulan sembolik iletişim yer alır.
Kurşun dökme ritüeli şamanlardan mı geliyor?
Kurşun dökme, nazar ve korku gibi durumlarda başvurulan eski bir uygulama. Şaman ritüellerinde eriyen madenlerin suyla buluşturulması, kötü enerjinin somut bir biçimde dışarı atılması anlamına gelirdi. Şekil alan kurşun, kişinin üzerinde biriken olumsuzluğun sembolik bir yansıması olarak görülürdü. Bu ritüel, zamanla dini motiflerle harmanlansa da özünde Şaman şifa anlayışına dayanır. Bugün hâlâ bazı evlerde uygulanması, bu kültürel aktarımın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
Ateşten atlamak ve arınma fikri
Ateş, Şamanizm’de arındırıcı ve koruyucu bir unsur olarak kabul edilirdi. Ateşin kötü ruhları yakarak yok ettiğine inanılırdı. Nevruz ve Hıdırellez gibi dönemlerde ateşten atlama geleneği, bu arınma fikrinin günümüze ulaşmış hâli olarak değerlendiriliyor. Ateşten atlayan kişinin üzerindeki kötülüklerden arındığına, yeni döneme temiz bir ruhla girdiğine inanılırdı. Bugün bu ritüel daha çok kültürel bir şenlik unsuru olarak yaşatılıyor.
Şaman inanışları neden hâlâ yaşıyor?
Şamanizm, yalnızca bir inanç sistemi değil, aynı zamanda doğayla uyumlu bir yaşam biçimiydi. İslamiyet’in kabulünden sonra birçok ritüel dini çerçeveye uyarlanarak varlığını sürdürdü. Bazıları ise tamamen geleneksel davranışlar hâline geldi. Bugün nazar boncuğu takarken, tahtaya vururken ya da gece ağaç kesmekten kaçınırken, aslında farkında olmadan binlerce yıllık bir kültürel mirası yaşatıyoruz. Bu inanışlar, geçmişin bugüne sessizce bıraktığı izler olarak günlük hayatın içinde varlığını sürdürmeye devam ediyor.