Samsun'da, geçen günlerde bir hafta arayla 18 yaş altı iki genç cinayet suçlamasıyla tutuklandı. Diğer taraftan Tutkiye'de de 18 yaş altı suç işleme oranı her geçen gün artıyor. Gazete Arena olarak, bu kez şiddete maruz kalanları değil, şiddeti uygulayan gençlerin neden bu yola itildiğini sorguladık. Gençler neden suç aleti taşıma ihtiacı hissediyorlar? Nasıl bir aile yapısına sahipler? Ve nasıl bir çevrede yaşıyorlar? Eğitim Gücü Sen Samsun İl Temsilcisi Emrah Hopalı, tüm toplumu ilgilendiren bu konuyu hem bir sendika temsilcisi hem de bir eğitimci bakış açısıyla gazetemize özel değerlendirdi.
YALNIZLIK SUÇA SÜRÜKLÜYOR
Son dönemde Türkiye'de ne yazık ki 18 yaş altı çocukların suça bulaşma oranlarında ciddi bir artış gözlemlendiğini ifade eden Hopalı, "Özellikle lise çağındaki gençlerimizin bazıları, bir anlık öfke, yönsüzlük ya da kandırılmışlıkla çok ağır suçlara karışabiliyor. Bıçak, hatta silah taşıma gibi alışkanlıklar genç yaşta cana kıyma gibi geri dönülmez sonuçlara yol açabiliyor. Bu durum, sadece bireylerin değil toplumun tüm yapısını tehdit eden bir kırılmanın habercisidir. Bu çocukların hikayelerine yakından baktığımızda, çoğunun temelinde aile içi problemlerin yattığını görüyoruz. Boşanmalar, ebeveynlerin ayrı yaşaması, aile içi şiddet ve ilgisizlik bu çocukları yalnızlaştırıyor. Yalnızlık ise onları suça sürükleyen çevrelerin ve kötü niyetli kişilerin açık hedefi haline getiriyor" diye konuştu.
OKUL TERKTE CİDDİ ARTIŞ VAR
Bu tabloya; akran zorbalığı, madde bağımlılığı, çeteleşme ve gelecek kaygısı da eklenince çocukların çok daha savunmasız hale geldiğine dikkat çeken Hopalı, "Özellikle ortaokul çağında başlayan zorbalık süreçleri, lise döneminde suça bulaşma eşiğini düşürüyor. Madde kullanımı ise sadece bireysel değil, çevresel olarak da şiddeti körüklüyor. Son dönemde okulu terk eden, liseye devam etmeyen öğrenci sayısında da ciddi bir artış var. Okulla bağı kopan bir gencin, sokakta karşılaşabileceği riskler katlanarak artıyor. Okuldan uzaklaşmak, sadece akademik kayıp değil, aynı zamanda ahlaki ve sosyal bir boşluk anlamına da geliyor. Gencin bir uğraşı, amacı ya da yol göstericisi yoksa; karşısına çıkacak ilk yönlendirici, ne yazık ki iyi niyetli olmayabilir" ifadelerini kullandı.
POLİTİKAYA DÖNÜŞTÜRÜLMELİDİR
Tabloyu sadece aile ya da çevreyle açıklamanın yetersiz olduğuna da değinen Hopalı, son olarak şunları kaydetti: "Devletin her kademesinin, özellikle gençlik politikalarında daha etkin, daha kararlı ve daha kapsayıcı adımlar atması şarttır. Gençlerimizi üretime, sanata, spora ve mesleğe yönlendirmeden; onları yalnızca yasal düzenlemelerle korumaya çalışmak yetmez. Psikolojik destek, rehberlik hizmetleri ve sosyal koruma ağları bu süreçte hayati önem taşımaktadır. Ben de bir eğitimci olarak, bu gerçeklerle her gün yüzleşiyorum. Kaygılarımız büyük. Ama umudumuz daha büyük olmalı. Çünkü gençler bizim geleceğimizdir. Onlara her ne olursa olsun sahip çıkmak; onları topluma, ülkesine ve kendisine faydalı bireyler haline getirmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu konu, kişisel bir çabanın ötesinde bir devlet politikası haline gelmelidir. Eğitim sistemimizden sosyal hizmetlere kadar her kurumun, gençliği merkeze alacak bir anlayışla hareket etmesi artık bir zorunluluktur.
Daha fazla Samsun Haber için tıklayınız.





