İstanbul’un fethinden kısa süre sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik düzenini güçlendirmek amacıyla ticari bir merkez inşa edilmesine karar verildi. Fatih Sultan Mehmet’in talimatıyla 1461 yılında başlatılan bu proje, daha sonra Kapalıçarşı adıyla anılacak olan yapının temellerini oluşturdu. İlk yapı, “Cevahir Bedesteni” olarak inşa edildi. O dönemde bedesten, kıymetli malların güvenli biçimde satıldığı kapalı pazar anlamına geliyordu. Değerli taşlar, mücevherler, ipek ve altın gibi ürünler bu yapıda ticarete konu ediliyordu.

Bedestenin etrafına zamanla hanlar ve küçük dükkânlar eklendi. II. Bayezid döneminde yapılan “Sandal Bedesteni” ile çarşı genişledi, yeni sokaklar ve bölümler oluşturuldu. Böylece Kapalıçarşı, 15. yüzyılın sonlarına doğru İstanbul’un en önemli ticaret merkezi haline geldi.

Osmanlı şehir planlamasının örneklerinden biri

Kapalıçarşı, yalnızca ticari bir merkez değil, aynı zamanda Osmanlı şehir planlamasının da önemli bir örneği olarak kabul edilir. Yapı, merkezî bir düzenle planlanmış sokaklardan, tonozlu geçitlerden ve kubbeli bölümlerden oluşur. Her sokak, satılan ürünlere göre adlandırılmıştır. Kalpakçılar Caddesi’nde kuyumcular, Yağlıkçılar’da kumaşçılar, Takkeciler Sokağı’nda başlık ustaları yer alır. Bu düzen, hem alışverişi kolaylaştırmak hem de her zanaat dalının kendi alanında denetim altında kalmasını sağlamak amacıyla tasarlanmıştı. Kapalıçarşı, İstanbul’un ticaret hayatını belirleyen bu yapısıyla, erken dönem Osmanlı kent ekonomisinin modelini yansıtır.

Lonca sistemiyle işleyen düzen

Osmanlı ekonomisinin temelinde lonca sistemi yer alıyordu ve Kapalıçarşı bu sistemin uygulandığı başlıca merkezlerden biriydi.Her meslek grubunun kendi loncası, yani mesleki birliği bulunuyordu. Loncalar, üretim ve satış standartlarını belirler, fiyatları düzenler, usta-çırak ilişkisini denetlerdi. Bu sistem çarşı içindeki sosyal dengeyi koruyordu. Haksız kazanç, kalitesiz üretim veya müşteri aldatmak gibi davranışlar, lonca tarafından cezalandırılırdı. Kapalıçarşı’daki bu disiplin, Osmanlı esnaf kültürünün temelini oluşturdu. Her loncanın temsilcisi olan “kethüda”, devletle esnaf arasındaki iletişimi sağlardı. Kethüda, sadece ticari değil, ahlaki düzenin de korunmasından sorumluydu. Bu yapı, yüzyıllar boyunca Kapalıçarşı’da istikrarın sürmesini mümkün kıldı.

Depremler ve yangınlarla şekillenen tarih

Kapalıçarşı, yüzyıllar içinde birçok kez yıkıma uğradı ve yeniden inşa edildi. İlk büyük yangın 1546 yılında yaşandı. Ardından 1651, 1710, 1750, 1791, 1826 ve 1954 yıllarında farklı büyüklüklerde yangınlar meydana geldi. Bu yangınlar sırasında çarşının ahşap bölümleri zarar gördü, taş yapılar ise kısmen ayakta kaldı. En büyük tahribat 1894 İstanbul Depremi sırasında meydana geldi. Kubbeler çöktü, bazı kemerler yıkıldı. Onarım çalışmaları 20. yüzyılın başlarına kadar sürdü. Bu restorasyonlarda, orijinal taş işçiliği korunmaya çalışıldı, ancak bazı bölümler o dönemin mimari anlayışıyla yeniden düzenlendi.Cumhuriyet döneminde yapılan ek çalışmalarla çarşının günümüzdeki görünümü şekillendi. Bugün gezen ziyaretçiler, hem klasik Osmanlı taş işçiliğini hem de geç dönem restorasyonlarının izlerini aynı anda görebilir.

64 sokak, 22 kapı “Mimari bir labirent”

Kapalıçarşı, dünyanın en büyük kapalı çarşı komplekslerinden biridir. Toplamda 64 sokak, 22 giriş kapısı ve 3600’ün üzerinde dükkân bulunur. Yapının merkezinde yer alan iki büyük bedesten, çarşının ticari çekirdeğini oluşturur. Bu bölümlerden dışa doğru uzanan sokaklar, belirli bir düzen içinde yayılır. Zemin döşemeleri taş plakalarla kaplıdır; tavanlar kubbeli ve tonozludur. Bu yapı formu, hem estetik hem işlevsel bir tasarım tercihidir. Kubbeler, hem ışık hem de hava sirkülasyonunu sağlarken yangınların yayılmasını da önler. Kapalıçarşı, yalnızca bir pazar değil, başlı başına bir şehir planı olarak da tanımlanabilir. Ziyaretçilerin çoğu, sokaklar arasındaki karmaşık düzen nedeniyle yön bulmakta zorlanır. Bu durum, çarşının halk arasında “labirent şehir” olarak anılmasına yol açmıştır.

Zanaatkârlığın merkezi

Kapalıçarşı, yalnızca ürün satılan bir alan değil, üretimin de yapıldığı bir merkezdir. Osmanlı döneminde her dükkânın arkasında küçük bir atölye bulunurdu. Burada halı dokunur, gümüş işlenir, deri şekillendirilirdi. Bu üretim geleneği, günümüzde de kısmen sürmektedir. Kuyumculuk ve halıcılık, çarşının en köklü meslekleri arasında yer alır. Bazı ustalar, dükkânlarını ve tezgâhlarını dedelerinden devralarak mesleği sürdürür. Kapalıçarşı’da el işçiliğine dayalı üretim, seri üretime rağmen önemini yitirmemiştir. Ustaların çoğu, kullandıkları teknikleri sözlü aktarım yoluyla yeni nesillere öğretir. Bu gelenek, Kapalıçarşı’nın “yaşayan miras” olarak anılmasının en önemli nedenlerinden biridir.

Mehmed: Fetihler Sultanı dizisinde Eren Bülbül detayı
Mehmed: Fetihler Sultanı dizisinde Eren Bülbül detayı
İçeriği Görüntüle

Kültürel bir buluşma noktası

Yüzyıllar boyunca Kapalıçarşı, yalnızca Osmanlı halkının değil, farklı kültürlerden tüccarların da buluşma yeri oldu. Venedikli, İranlı, Arap ve Ermeni tüccarlar burada ticaret yaptı. Bu çok kültürlü yapı, çarşının diline, mimarisine ve ticaret alışkanlıklarına da yansıdı. Bugün Kapalıçarşı’da farklı dillerde tabelalar görülür; esnaf, İngilizce, Arapça, Fransızca ve Rusça konuşarak ziyaretçilere hitap eder. Bu çeşitlilik, çarşının tarih boyunca uluslararası bir ticaret merkezi olarak konumunu koruduğunu gösterir.

Günümüzde Kapalıçarşı

Günümüzde Kapalıçarşı, İstanbul’un en yoğun ziyaret edilen tarihi mekânları arasında yer alır. Her yıl yaklaşık 40 milyon kişi bu alanı gezer. Sabahın erken saatlerinde açılan dükkânlar, akşam ezanıyla birlikte kapanır. Bu çalışma düzeni, Osmanlı döneminden bu yana değişmeden sürmektedir. Çarşının ticaret alanı olmasının yanı sıra turistik bir kimliği de vardır. Yerli ve yabancı ziyaretçiler, özellikle halı, takı, baharat ve deri ürünlerine ilgi gösterir. Kubbelerin altından yankılanan sesler, çarşının canlı ticaret geleneğini yüzyıllardır ayakta tutar.

Tarihi kimliğin korunması için yapılan restorasyonlar

2012 yılında başlatılan restorasyon projesiyle Kapalıçarşı’nın tarihi dokusunun korunması amaçlandı. Kubbelerdeki çatlaklar güçlendirildi, drenaj sistemi yenilendi, taş duvarlar aslına uygun şekilde temizlendi. Restorasyon süreci sırasında ticari faaliyetlerin kesintiye uğramaması için çalışmalar bölgesel olarak yürütüldü.

Bir çarşıdan öte bir hafıza mekânı

Kapalıçarşı, Osmanlı’dan bugüne yalnızca bir ticaret alanı olarak değil, bir şehir hafızası olarak ayakta kaldı. Yüzyıllar boyunca yaşanan yangınlara, depremlere, siyasi değişimlere rağmen çarşı, her dönemde yeniden şekillendi. Bugün taş duvarlarında geçmişin izleri, sokaklarında zanaatkârların sesleri, kubbelerinde İstanbul’un tarihi yankılanır. Kapalıçarşı, kentin yalnızca ticari değil, kültürel kimliğinin de en güçlü tanıklarından biridir. Beş asrı aşan geçmişiyle İstanbul’un belleğinde yer etmiş bu yapı, şehrin değişmeyen ritmini taş kubbeleri altında korumayı sürdürüyor.
 

Kaynak: Berna ALTINOVA