Ezidilik (Yezidilik), kökenleri Antik Mezopotamya’ya uzanan, günümüze kadar ulaşmayı başarmış en eski inanç sistemlerinden biridir. Tarihçilerin çoğu, Ezidiliğin temellerinin Zerdüştlük, İslam öncesi Kürt inanışları ve Mezopotamya mitolojisinin birleşiminden oluştuğu görüşündedir. Bu inanç sistemi yüzyıllar boyunca sözlü gelenekle korunmuş, kutsal metinler yerine dualar ve dini öğretiler hafızayla aktarılmıştır. Ezidilik, özellikle Irak’ın kuzeyinde yer alan Şengal (Sincar) bölgesinde yaşayan topluluklar arasında varlığını sürdürmektedir.

İnanç sistemi ve Melek Tavus’un sembolik anlamı

Ezidiliğe göre evreni yaratan tek bir Tanrı vardır. Tanrı, dünyanın düzenini sağlamakla görevli yedi melek yaratmıştır. Bu melekler arasında en yücesi Melek Tavus olarak bilinir. Melek Tavus, Tanrı’ya duyduğu bağlılık nedeniyle insana secde etmeyi reddetmiş, ancak bu durum kötülüğün değil sadakatin sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle Ezidiler için Melek Tavus, “düşmüş melek” değil; Tanrı’ya sadık bir varlık anlamı taşımaktadır. Bu inanç, tarih boyunca sık sık yanlış yorumlanmış; Ezidiler haksız biçimde “şeytana tapanlar” şeklinde anılmıştır. Oysa Ezidi öğretisinde “şeytan” kavramı kötülüğü temsil etmez, yalnızca Tanrı’nın sınavlarından biridir.

Laleş Vadisi ve dini yapılanma

Ezidiler için en kutsal yer, Irak’ın Duhok vilayetinde yer alan Laleş Vadisi’dir. İnanca göre burası Tanrı’nın nurunun yeryüzüne ilk kez indiği yerdir. Laleş’te bulunan Şeyh Adî bin Müsafir Türbesi, Ezidiliğin merkezidir. 12. yüzyılda yaşamış olan Şeyh Adî, tasavvuf etkilerini Ezidilik içine katarak bu inancı sistemli hale getirmiştir. Onun öğretileriyle Ezidiler arasında ruhban sınıfı oluşmuş, din adamları “şeyh”, “pir” ve “mir” unvanlarıyla toplumsal düzende yer almıştır.

Osmanlı arşiv kayıtlarında Ezidiler genellikle “taife-i yezidiyye” olarak geçer. Devletin dini yapısıyla uyuşmayan bu topluluk, çoğu zaman vergi ve askerlik yükümlülüklerinden muaf tutulmuş, ancak zaman zaman zorla İslam’a geçmeye zorlanmıştır. 17. ve 19. yüzyıllar arasında özellikle Musul ve çevresinde yaşanan askeri seferler, Ezidi nüfusun dağılmasına yol açmıştır. Bu süreç, topluluğun içine kapanmasına ve dış evlilikleri kesin biçimde reddetmesine neden olmuştur.

Ezidiler Türkiye Cumhuriyeti döneminde de varlıklarını sürdürmüştür. 20. yüzyılın ortalarına kadar Mardin, Batman, Şırnak ve Viranşehir çevresinde çok sayıda Ezidi köyü bulunuyordu.Ancak 1980’lerden itibaren bölgedeki siyasi çatışmalar, ekonomik zorluklar ve toplumsal baskılar sonucunda Ezidilerin büyük bölümü Avrupa’ya göç etmiştir. Bugün Almanya, İsveç ve Fransa’da on binlerce Ezidi yaşamaktadır. Türkiye’de ise yalnızca birkaç köyde az sayıda Ezidi aile kalmıştır.

Ezidi halkının yakın tarihinde en büyük yıkım, 2014 yılında IŞİD’in Şengal’e saldırısıyla yaşanmıştır. Birleşmiş Milletler ve uluslararası insan hakları kuruluşları bu saldırıları “Ezidi soykırımı” olarak tanımlamıştır. On binlerce Ezidi hayatını kaybetmiş, binlerce kadın ve çocuk kaçırılmış, yüzlerce köy tamamen yok edilmiştir.

Saldırılardan kurtulanlar Irak’ın kuzeyine, Suriye’ye ve Avrupa ülkelerine sığınmıştır. Bugün Ezidi diasporası hem kültürünü hem de inancını yaşatmak için çeşitli kurumlar aracılığıyla çalışmalar yürütmektedir.

Ezidilerin yaşam biçimi ve gelenekleri

Ezidilik, yalnızca bir inanç değil, aynı zamanda kuşaktan kuşağa aktarılan bir yaşam kültürüdür. Ezidiler için doğa, ışık ve temizlik Tanrı’ya yakınlığın sembolüdür. İnançlarının merkezinde sadelik, doğruluk ve merhamet yer alır. Her sabah ve akşam güneşe dönerek dua ederler. Çünkü güneş, Tanrı’nın nurunu temsil eder ve evrene hayat veren gücün simgesi olarak görülür.

Bu dua, Ezidiler için yaratılışa saygı göstermenin en saf biçimidir. Her yıl ekim ayında, Irak’ın kuzeyindeki Laleş Vadisi’nde kutlanan Cema Bayramı, Ezidilerin en kutsal dönemidir. Yedi gün süren bu törenlerde topluluk bir araya gelir, dualar okunur, ilahiler söylenir ve kutsal kaynaklardan suyla arınma ritüeli gerçekleştirilir. Yılın belirli dönemlerinde oruç tutulur.

En önemlilerinden biri, aralık ayında gerçekleştirilen ve üç gün süren Rojiyên Êzî orucudur. Bu oruç, Tanrı’nın yeryüzüne nur göndermesini simgeler. Ezidilerde evlilik kendi toplulukları içinde gerçekleşir. Başka bir inançtan biriyle evlenmek kesinlikle yasaktır. Bu kural, hem inançlarını korumak hem de toplumsal yapıyı sürdürmek amacı taşır.

Ölüm ve defin törenleri de Ezidiliğin en köklü geleneklerindendir. Ölen kişi beyaz kefenle doğuya dönük biçimde toprağa verilir; çünkü doğu, yeniden doğuşun yönü olarak kabul edilir. Mezarlıklar genellikle köy sınırları içinde yer alır ve ölenlerin ruhlarının yaşadıkları topraklarda huzur bulacağına inanılır. Ezidiler ateşe, suya, ağaca ve toprağa büyük saygı gösterir. Ateş, Tanrı’nın ışığını temsil ettiği için kirli işlerde kullanılmaz. Su ise arınmanın simgesidir. Doğaya duyulan bu derin saygı, Ezidiliğin özündeki saflık ve denge anlayışını yansıtır.