İnsanlık tarihinin en tartışmalı mitlerinden biri olan Lilith, farklı kültürlerde değişen kimliğiyle hem akademisyenlerin hem de halk anlatılarının dikkatini çekmektedir.
Kimi kaynaklarda Adem’in ilk eşi olarak anılan bu figür, kimi metinlerde ise karanlık güçlerle ilişkilendirilmiş bir varlık olarak geçmektedir. Lilith’in hikâyesi yalnızca dini metinlerle sınırlı değildir; Mezopotamya’dan Orta Çağ mistisizmine uzanan geniş bir coğrafyada izleri bulunan köklü bir anlatıdır. Bu nedenle Lilith’in kim olduğu sorusu, tek bir metne dayanarak açıklanamayacak kadar çok katmanlı bir arka plana sahiptir.
Lilith’e benzeyen figürlerin kökeni Mezopotamya uygarlıklarının erken dönemlerine kadar uzanmaktadır. Sümer tabletlerinde geçen “Lilitu” adı, rüzgâr ve geceyle ilişkilendirilmiş kadın biçimli ruhları tanımlamak için kullanılmıştır. Bu figür, halk arasında yalnızca korkutulan bir varlık olarak değil, aynı zamanda gizli güçlere sahip bir karakter olarak görülmüştür. Mezopotamya mitolojisindeki Lilitu tasvirleri zamanla Babilliler ve Asurlular tarafından da benimsenmiş, farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Bu dönemde gece, rüzgâr ve bağımsızlık temaları Lilith’in ileride alacağı kimlik için bir temel oluşturmuştur.
Arkeolojik kazılarda bulunan bazı kil tabletlerde ve kabartmalarda kadın bedeninin kuş kanatları ve hayvan pençeleri ile birlikte betimlendiği figürler bulunmaktadır. Bu tasvirlerin bir kısmının Lilith’in en eski sembolik karşılıkları olduğu düşünülmektedir. Bilim insanları, bu figürlerin tek bir mitolojik karaktere bağlanamayacağını belirtse de Lilith’in kökenine dair ortak noktaların bu uygarlıklarda yer aldığını vurgulamaktadır.
Lilith’in en bilinen kimliği, Adem’in ilk eşi olduğu yönündeki anlatıdır. Bu bilgi ana kutsal metinlerde yer almamaktadır; ancak Orta Çağ Yahudi metinlerinden olan Ben Sira Alfabesi adlı eserde detaylı bir biçimde geçmektedir. Bu anlatıya göre Tanrı Adem’i topraktan yaratmış, Lilith’i de aynı maddeden şekillendirmiştir. Hikâyede Lilith ile Adem arasında eşitlik tartışması yaşandığı, Lilith’in kendini Adem’den aşağı görmediğini ifade ettiği aktarılır. Bu nedenle Adem ile aynı ölçüde yaratıldığını savunan Lilith’in cenneti terk ettiği ve bir daha geri dönmediği belirtilir.
Bu anlatı, tarih boyunca birçok toplumda farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Kimi yorumlarda Lilith, özgürlüğünü seçen bir figür olarak görülmüş; kimi yorumlarda ise cennetten ayrılışı “itaatsizlik” olarak yorumlanmıştır. Bu çift yönlü algı, Lilith’i hem güçlü bir kadın figürü hem de karanlık bir sembol olarak ikiye ayırmıştır. Bu durum Lilith’in neden bu kadar tartışmalı olduğuna dair önemli bir açıklama sunmaktadır.
Lilith’in kimliğine dair en dikkat çekici detaylar, ana dini metinlerde değil apokrif kaynaklarda yer almaktadır. Yahudi mistisizmi olarak bilinen Kabbala’nın bazı metinlerinde Lilith, geceyle özdeşleştirilen bir varlık olarak tanımlanmış; rüzgâr, karanlık ve bilinmezlik temalarıyla ilişkilendirilmiştir. Bu metinlerde Lilith’in doğrudan Adem ile bağlantısından çok, insanın içsel zaaflarını temsil eden sembolik bir varlık olarak ele alındığı görülmektedir. Bazı Orta Çağ kaynaklarında Lilith’in “gecenin varlıkları” arasında anılması, halk arasında korunma amaçlı tılsımların yayılmasına neden olmuştur. Bu dönemden kalan bazı metal levhalar üzerinde Lilith’in adının geçtiği, bu levhaların evlere asıldığı bilinmektedir. Arkeologlar bu nesnelerin hem halk inancını hem de dönemin korku algısını yansıttığını belirtmektedir.
Lilith’in hikâyesi, Orta Çağ boyunca farklı toplumlarda yeni anlamlar kazanmıştır. Avrupa’da bazı kaynaklar Lilith’i “bağımsızlığını seçen kadın” olarak yorumlarken, bazı metinlerde bu özgürlük isteği olumsuz biçimde yansıtılmıştır. Bu nedenle Lilith anlatılarında sıkça iki uç görünür: bir tarafta özgür bir varlık imgesi, diğer tarafta karanlık yönleri öne çıkan bir figür. Bu dönemden itibaren Lilith, toplumsal düzen, kadın hakları ve bireysel özgürlük gibi temalarla ilişkilendirilmeye başlamıştır. Aynı figürün farklı kültür ve dönemlerde bu kadar farklı anlamlara gelmesi, Lilith anlatısının neden yüzyıllar boyunca canlı kaldığını da açıklamaktadır.
Lilith’in en erken sanatsal betimlemeleri Mezopotamya kabartmalarında görülse de Orta Çağ ile birlikte el yazmalarında daha sık karşılaşılmaya başlanmıştır. Bazı Orta Çağ Avrupa metinlerinde Lilith kuş kanatlı, uzun saçlı ve bağımsız bir kadın figürü olarak tasvir edilmiştir. Yahudi el yazmalarında ise daha sembolik çizimler yer almakta, Lilith genellikle bir “gece varlığı” olarak temsil edilmektedir. Modern araştırmacılar bu tasvirlerin kesin bir bütünlük sunmadığını, farklı coğrafyaların Lilith’i kendi inanç yapılarına göre şekillendirdiğini belirtmektedir. Bu nedenle tek bir Lilith görüntüsünden bahsetmek mümkün değildir; figür yüzyıllar boyunca farklı anlamlar yüklenerek yaşamış bir kültürel mirastır.
Son yıllarda Lilith’e duyulan ilgi yeniden artmış durumdadır. İnternette yaygın şekilde görülen “Adem’in ilk eşi” söylemi, hem sosyal medyada hem de akademik çevrelerde tartışılmış; bu tartışmalar figürü bir kez daha gündeme taşımıştır. Modern dünyada Lilith’in bir sembol olarak yeniden yorumlanması, özellikle kadın özgürlüğü ve mitolojik kimlikler üzerine yapılan tartışmalarla birlikte güç kazanmıştır. Lilith’in günümüzdeki popülerliğinin artmasının bir diğer nedeni de eski mitlerin yeniden ilgi görmesidir. Dijital çağda mitolojik figürler çoğu zaman hem eğlence hem de kültürel merak üzerinden dolaşıma girmektedir. Lilith bu figürler arasında en çok konuşulanlardan biri hâline gelmiştir.
Lilith’e dair bilgiler tek bir kaynağa dayandırılamadığı için onun tamamen tarihi bir kişilik veya tek bir mitolojik varlık olduğu söylenemez. Ancak Mezopotamya’dan Orta Çağ mistisizmine kadar geniş bir kültürel alan içinde varlığını sürdürmüş bir figür olduğu açıktır. Lilith efsanesinin gücünü üreten şey de budur; farklı toplumların onu farklı biçimlerde yorumlaması, tek bir kalıba sığmayan çok yönlü bir karakter yaratmıştır. Bugün Lilith hem tarihsel bir merak konusu hem de kültürel bir sembol olarak ele alınmakta; hem akademik araştırmalarda hem de halk arasındaki popüler tartışmalarda kendine yer bulmaktadır. Adem’in ilk eşi iddiası ise bu çok katmanlı mirasın yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır.