Karadeniz’in tarih boyunca sakladığı gizemli kaleler arasında özel bir yere sahip olan Kurul Kalesi, Ordu’nun Altınordu ilçesi Bayadı Mahallesi’nde, deniz seviyesinden yaklaşık 570 metre yükseklikte yer alıyor. Pontus Krallığı döneminden kalma bu görkemli yapı, hem arkeolojik kazıları hem de 2300 yıllık geçmişiyle Ordu’nun kültürel kimliğini yeniden tanımlayan bir hazine niteliğinde.
Kurul Kalesi, coğrafi konumu itibarıyla antik çağlarda savunma açısından son derece stratejik bir noktada inşa edilmiştir. Melet Irmağı vadisine hâkim bu doğal kaya kütlesi, hem iç kesimleri hem de Karadeniz kıyısını kontrol edebilecek bir görüş alanına sahiptir. Kazı başkanlığını yürüten arkeologlara göre, kale M.Ö. 2. yüzyılda Pontus Kralı VI. Mithridates döneminde inşa edilmiştir. O dönem Pontus Devleti, Roma’nın ilerleyişine karşı Karadeniz kıyılarını korumak için çok sayıda kale kurmuş; Kurul da bu zincirin en güçlü halkalarından biri olmuştur. Savunma amacıyla kullanılan kalenin aynı zamanda bir idari merkez ve kutsal alan işlevi gördüğü, yapılan kazılarda ortaya çıkarılan buluntular sayesinde kesinlik kazanmıştır.
Kurul Kalesi’nin dünya çapında tanınmasını sağlayan en önemli keşif, hiç şüphesiz Ana Tanrıça Kibele heykelidir. 2016 yılında yapılan kazılarda, taht üzerinde oturan, mermerden yapılmış 1 metre 10 santim yüksekliğinde bir Kibele heykeli gün yüzüne çıkarılmıştır. Heykelin hem sağlamlığı hem de bulunduğu konum, alanın dini ritüeller için kullanıldığını göstermektedir.
Kibele, Anadolu mitolojisinde “doğurganlık, bereket ve doğa” tanrıçası olarak kabul edilir.Bu nedenle Kurul Kalesi’ndeki buluntu, yalnızca bir heykel değil; Karadeniz’in inanç tarihine ışık tutan bir sembol olarak görülmektedir. Aynı bölgede daha sonra Dionysos ve Pan figürleri, bronz kap parçaları ve küçük tanrı figürleri de bulunmuştur. Bu buluntular, kalenin zamanla bir kült merkezi hâline geldiğini ortaya koymuştur.
Kurul Kalesi’nde 2010 yılından bu yana yapılan kazılarda yüzlerce parça gün yüzüne çıkarılmıştır. Kazı ekibinin ifadesine göre, buluntular yalnızca bir askeri yapıyı değil, aynı zamanda günlük yaşamın da izlerini taşımaktadır. Toprak kaplar, pişirme araçları, demir bıçaklar, bronz yüzükler ve cam boncuklar gibi objeler, kalede sivil yerleşimlerin de bulunduğunu göstermektedir. Arkeologlar, kalenin farklı teras katlarında yaşam alanları, depo odaları, atölye kalıntıları ve su sarnıçları tespit etmiştir. Bu bulgular, Kurul’un yalnızca bir savunma noktası değil, kendi içinde yaşayan, üretim yapan ve ibadet eden bir topluluğa ev sahipliği yaptığını göstermektedir.
Kalenin mimarisi, bölgenin jeolojik yapısına ustaca uyarlanmıştır. Doğal kayalıklar oyularak oluşturulan basamaklar ve duvarlar, kaleye ulaşımı son derece zorlu hâle getirmiştir. Zirveye ulaşan ana yolun üzerinde yaklaşık 250 taş basamak bulunur. Kalenin çevresi yüksek surlarla çevrilidir ve bu surlar yer yer 3 metreyi aşan kalınlığa sahiptir.
Arkeologlar tarafından belirlenen mimari planlamada, savunma kuleleri, gözetleme noktaları ve tören alanlarının belirgin izleri vardır. Yapının en yüksek noktasında bulunan teras, hem gözetleme hem de dini ritüeller için kullanılmıştır. Kalenin batı yamacında tespit edilen su sarnıcı, o dönemdeki mühendislik bilgisinin ne kadar gelişmiş olduğunu gösterir niteliktedir.
Kazılarda tespit edilen yanık izleri, kalenin M.Ö. 63 civarında Roma saldırıları sırasında büyük bir yıkıma uğradığını göstermektedir. Tarihi kaynaklara göre Roma ordusu Pontus Krallığı’nı yıktıktan sonra bölgedeki kaleleri birer birer ele geçirmiştir. Kurul Kalesi de bu saldırılar sırasında tahrip edilmiş, ardından uzun süre terk edilmiştir. Ancak kalenin kalıntıları, yüzyıllar boyunca yerel halkın “gizli hazine” efsanelerine konu olmuştur. Bugün hâlâ bazı yaşlı köylüler, tepenin iç kısımlarında gizli geçitlerin bulunduğuna inanmakta; bu da Kurul’un halk belleğinde canlı bir yer tuttuğunu göstermektedir.
Kurul Kalesi’nde ilk bilimsel kazılar 2010 yılında Ordu Müze Müdürlüğü tarafından başlatılmış, daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle genişletilmiştir. Her yıl yaz aylarında yürütülen çalışmalar, arkeologların yanı sıra mimarlar, restoratörler ve sanat tarihçilerinden oluşan çok disiplinli bir ekiple sürdürülmektedir. Son yıllarda yapılan jeoradar taramaları, kale altındaki kaya kütlesinde henüz açılmamış odaların bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu da yeni bulguların ortaya çıkabileceğini ve Kurul Kalesi’nin tarihini yeniden şekillendirebileceğini göstermektedir.
Kurul Kalesi neden önemli?
Kurul Kalesi’nin önemi yalnızca bulunduğu konumdan ya da mimarisinden değil, barındırdığı kültürel ve tarihsel katmanlardan da gelmektedir. Bu kale, Ordu ve genel olarak Karadeniz arkeolojisi açısından eşsiz bir yere sahiptir. Kurul Kalesi, Pontus Krallığı dönemine ait en sağlam kale örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Savunma duvarlarının halen büyük oranda ayakta olması, dönemin taş işçiliği ve mühendislik becerilerini gözler önüne sermektedir.
Kale, Karadeniz’in iç kesimlerinden sahile uzanan antik savunma zincirinin kilit noktalarından biridir. Kazılarda ortaya çıkarılan Ana Tanrıça Kibele heykeli, Kurul’u yalnızca askeri bir yapı olmaktan çıkarıp inanç merkezine dönüştürmüştür. Bu heykel, Karadeniz’de bulunan ilk Kibele örneği olması bakımından arkeoloji dünyasında büyük yankı uyandırmıştır. Anadolu’nun bereket sembolü olan Kibele’nin burada bulunması, Pontus döneminde doğa ve bereket kültlerinin bölgede etkin olduğunu kanıtlamaktadır.
Kurul Kalesi’nin bir diğer özelliği, hem askeri hem dini işlevi aynı anda barındıran nadir yapılardan biri olmasıdır. Savunma kuleleri, depo odaları ve gözetleme noktalarıyla birlikte kült alanı olarak kullanılması, kaleyi çok katmanlı bir yerleşim hâline getirmiştir. Bu özellik, antik dönemde askerî koruma ile dini inançların iç içe geçtiğini göstermektedir. Yaklaşık iki bin yıldır ayakta kalan savunma duvarları ve su sarnıçları, antik mühendisliğin ne kadar gelişmiş olduğunu göstermektedir. Kaya içine oyulmuş sarnıçlar, kalenin uzun süreli kuşatmalarda bile kendi su ihtiyacını karşılayabildiğini ortaya koymaktadır. Bu sistemler, dönemin mimarisine dair nadir örneklerdendir. Ayrıca Kurul Kalesi, Ordu ve çevresindeki diğer antik alanlara ışık tutan bir merkez konumundadır. Cotyora antik kenti, Bozukkale ve Hoynat Adası gibi yakın bölgelerdeki kalıntılar, aynı kültürel ağın parçaları olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlantılar, Karadeniz’in yalnızca deniz ticaretiyle değil, iç kesimlerdeki dini ve savunma yapılarıyla da zengin bir medeniyet geçmişine sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Kısacası Kurul Kalesi, hem Anadolu’nun arkeolojik sürekliliğini temsil eden bir sembol, hem de Karadeniz’in kültürel mirasını yaşatan en önemli yapılardan biridir. Her taşında geçmişin izleri, her katmanında farklı bir uygarlığın sesi yankılanmaktadır.