Tarihin kalbinde bir şehir “Amasya”

Yeşilırmak’ın kıyısında yer alan Amasya, Anadolu’nun en eski yerleşim alanlarından biridir. Şehrin tarihi, M.Ö. 3500’lere kadar uzanır. Hititlerden Friglere, Perslerden Pontus Krallığı’na, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar birçok uygarlık bu topraklarda hüküm sürmüştür. Amasya, tarih boyunca stratejik konumu nedeniyle her dönemde önemli bir kültür ve yönetim merkezi olmuştur. Antik kaynaklarda Amasya’nın adı “Amaseia” olarak geçer. Pontus Krallığı döneminde (M.Ö. 3. yüzyıl) kralların mezarlarının oyulduğu kayalıklar, bugün hâlâ şehrin siluetini süslemektedir. Roma döneminde ise Amasya bir ticaret ve eğitim merkezi hâline gelmiştir. Osmanlı döneminde ise şehir “Şehzadeler Kenti” unvanını almış, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim gibi padişah adayları burada yetişmiştir. İşte Ferhat ile Şirin efsanesi, işte bu kadim coğrafyada, dağlarla çevrili bu vadide doğmuştur.

Ferhat ile Şirin hikâyesinin kökeni sadece Amasya’ya değil, aynı zamanda eski Pers mitolojisine kadar uzanılmaktadır. Rivayetlere göre hikâyenin ilk versiyonu, İran’ın Nişabur bölgesinde anlatılmış, daha sonra Orta Asya ve Anadolu’ya yayılmıştır. Ancak Amasya halkı, bu aşkın en gerçek hâlinin kendi topraklarında yaşandığına inanır. Amasya’da anlatılan versiyon, Pers destanlarından etkilenmiş olsa da yerel coğrafyayla bütünleşmiştir. Çünkü burada hikâyeyi somutlaştıran Ferhat Dağı, su kanalları ve Ferhat ile Şirin Anıtı gerçekten vardır. Efsane, bu nedenle Amasya’nın hem kültürel hem de coğrafi kimliğine işlemiştir.

Rivayete göre Ferhat, dönemin Amasya Valisi’nin kardeşi olan Şirin’e âşık olur. Şirin’in ablası, bu aşkı kabul etmez ve Ferhat’a imkânsız bir görev verir: “Şehre su getirirsen Şirin’i sana vereceğim.” Ferhat, eline kazmasını alır ve dağları delmeye başlar. Bugün Amasya’da hâlâ görülebilen Ferhat Dağı su kanalları, bu efsanenin izlerini taşır. Halk arasında “Ferhat’ın tünelleri” olarak anılan bu su yolu, yaklaşık 700 metre uzunluğundadır. Arkeologlar, bu kanalın Roma döneminde inşa edilmiş olabileceğini belirtir; ancak halk inancına göre onu Ferhat aşkıyla kazmıştır. Aşk uğruna kazma sallayan Ferhat, sonunda suyu şehre ulaştırır.

Fakat Şirin’in öldüğü haberini alınca, kazmasını yere saplayıp oracıkta can verir. Kazmanın düştüğü yerden su fışkırdığı, bu nedenle bugün o bölgenin “Ferhat Pınarı” olarak anıldığı söylenir. Osmanlı döneminde Amasya, sadece bir yönetim merkezi değil, aynı zamanda sanatın ve edebiyatın da kalbiydi. Ferhat ile Şirin hikâyesi bu dönemde yeniden yazıldı, meddahlar tarafından anlatıldı, halk ozanları tarafından türkülere dönüştürüldü. 16. yüzyıl şairlerinden Lâmiî Çelebi, hikâyeyi Farsça kaynaklardan esinlenerek Türkçeye uyarladı. Böylece efsane, halk hikâyesi olmanın ötesine geçip klasik Türk edebiyatında da yer buldu. Amasya’daki minyatürlerde Ferhat’ın elindeki kazma, aşkla yapılan emeğin sembolü olarak resmedildi.

Amasya’ya gelen ziyaretçiler, bugün hâlâ Ferhat Dağı eteklerinde bu aşkın izlerini görebilir. Ferhat Su Kanalı, Ferhat ile Şirin Aşıklar Müzesi ve Ferhat ile Şirin Anıtı, her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Müzede, halk anlatılarından derlenen belgeler, eski gravürler ve efsaneyi anlatan minyatürler sergilenir. Ayrıca Amasya Belediyesi, her yıl Ferhat ile Şirin Aşk Festivali düzenleyerek bu efsaneyi yaşatmaktadır. Festivalde tiyatrolar, halk oyunları ve konserlerle efsane yeniden canlanır.

Ferhat ile Şirin efsanesi, Amasya’nın doğal yapısıyla da bütünleşmiştir. Yeşilırmak boyunca uzanan kayalıklar, Pers ve Pontus dönemlerinden kalma mezarlarla doludur. Bu kayalıkların arasında yükselen Ferhat Dağı, hem doğal hem mitolojik bir anıttır. Amasya’daki birçok tarihi yapı da bu efsaneye atıfla isimlendirilmiştir. “Şirin Tepesi”, “Ferhat Parkı” ve “Ferhat Deresi” gibi bölgeler, şehrin kültürel belleğinde bu aşkın izlerini yaşatır.

Ferhat ile Şirin, sadece bir halk hikâyesi değil, aynı zamanda Anadolu insanının emek, sadakat ve sevda anlayışını yansıtan bir simgedir. Ferhat’ın dağları delişi, aşkın insanı aşan gücünü temsil eder. Bu nedenle hikâye sadece Amasya’da değil, tüm Türkiye’de dilden dile aktarılmıştır. Edebiyatta ve sanatta, Ferhat ile Şirin teması defalarca işlenmiştir. Nazım Hikmet, bu hikâyeyi “dağları delen insan” metaforuyla yeniden yorumlamış, modern aşkın dayanıklılığına benzetmiştir. Tiyatro, sinema ve halk müziği alanında da bu efsane sayısız kez sahneye taşınmıştır.