Fatih devri dervişi Mehmet Emin Efendi olarak bilinen Telli Baba’nın türbesi, 1800’lerde yapılan yapısıyla İstanbul’un en çok ziyaret edilen mekânlarından biri.
Telli Baba kimdir?
Telli Baba’nın kimliği konusunda farklı rivayetler bulunsa da tarihçilerin büyük kısmı, onun Fatih Sultan Mehmet dönemi Bektaşi dervişlerinden Mehmet Emin Efendi olduğu görüşündedir. Mehmet Emin Efendi, İstanbul’un fethinden kısa süre sonra, 15. yüzyıl ortalarında yaşamıştır. Asker kökenli bir sufidir; fetihte görev almış, daha sonra Rumelikavağı çevresinde inzivaya çekilmiştir.
Kendisine “Telli Baba” adının verilmesiyle ilgili de iki güçlü rivayet vardır. Bunlardan birincisi, savaş sırasında miğferine ve zırhına gümüş teller takması sebebiyle bu isimle anıldığı yönündedir. İkincisi ise, düğünlerde gelin telleriyle sembolize edilen “birleştirici, nasip açıcı” bir velî olduğuna dair halk inancıdır. Telli Baba’nın ölüm tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, 1470’li yıllarda vefat ettiği kabul edilir. Türbesi, onun yaşadığı rivayet edilen Rumelikavağı sırtlarında, Boğaz’ı gören bir tepede bulunmaktadır.
Türbe nasıl ve kim tarafından yapıldı?
Telli Baba Türbesi, Osmanlı arşiv kayıtlarında ilk kez Sultan II. Mahmut döneminde (1808–1839) geçer. Bu dönemde Bektaşi tekkeleriyle ilgili düzenlemeler yapılırken, Telli Baba’nın kabrinin bulunduğu yerin “ziyaretgâh haline getirildiği” kayıt altına alınmıştır. Türbenin bugünkü yapısı ise Sultan Abdülmecid devrinde (1840’lar civarı) inşa edilmiştir. Mimarisi oldukça sadedir: tek kubbeli, kare planlı bir yapı. İç mekânda yeşil örtüyle kaplı sanduka yer alır. Türbenin bakımını uzun yıllar bölgede yaşayan Rumelikavağı Bektaşi topluluğu üstlenmiştir. Zaman içinde çeşitli onarımlar geçiren türbe, 1960’lı yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Günümüzde türbenin idaresi Sarıyer Müftülüğü’ne bağlıdır.
Telli Baba’nın ünü yalnızca Rumelikavağı ile sınırlı kalmamış, Osmanlı döneminde İstanbul’un farklı semtlerinden insanlar buraya adak adamaya başlamıştır. Özellikle gelin adaylarının ve evlenmek isteyen genç kızların buraya gidip dua etmesi, 18. yüzyıldan itibaren yazılı kaynaklarda da geçmektedir. Evlenmek isteyen genç kadınların, türbe çevresindeki çitlere “tel” veya “beyaz tül” bağlayarak dilek dilemesi, bu dönemde yaygınlaşmıştır. Bu gelenek, halk arasında “nasip açma duası” olarak bilinmiştir. Telli Baba inancı, aslında Türk halk kültüründe çok daha eski bir geleneğin İslam sonrası yansımasıdır. Orta Asya’daki “bez bağlama ve dilek dileme” ritüelleri, İslamiyet’in kabulünden sonra türbe kültürüne uyarlanmıştır. Bu nedenle Telli Baba’ya tel bağlamak, bir tür “dileği görünür kılma” ve “niyeti teslim etme” anlamı taşır. Ayrıca gelinliklerdeki telli duvak geleneği de Anadolu’da Telli Baba inancıyla bütünleşmiş; bazı aileler, düğünden önce Telli Baba türbesinden alınan küçük bir teli gelin duvağına iliştirmiştir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında halk inançlarının bir kısmı göz ardı edilse de, Telli Baba kültü tamamen ortadan kalkmamıştır. Aksine 1950’li yıllarda İstanbul’un genişlemesiyle türbeye ulaşım kolaylaşmış, ziyaret sayısı artmıştır. 1960’lardan itibaren “evlilik dilekleriyle” anılan kutsal mekânlar içinde ilk sırada yer almaya başlamıştır. Bugün Telli Baba Türbesi, yıl boyunca ziyaretçilerini ağırlar. Özellikle kandil geceleri, Ramazan ayı ve düğün öncesi dönemlerde kalabalık olur. Sosyal medya paylaşımlarıyla da bu gelenek daha geniş kitlelere ulaşır.
Telli Baba, yalnızca bir türbe değil; Anadolu insanının umutla kurduğu dua köprüsü haline gelmiştir. Kimi için bir evlilik dileği, kimi için bir şifa duası ama herkes için ortak nokta, içten inanmak”tır. Tarihçiler Telli Baba’yı bir halk velisi olarak değerlendirirken, sosyologlar onun etrafında şekillenen kültürü “toplumsal aidiyetin bir simgesi” olarak tanımlar. Çünkü buraya gelen insanlar, aynı niyeti paylaşarak bir topluluk duygusu oluştururlar. Telli Baba hakkında bilgi veren ilk yazılı kaynaklardan biri, ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sidir. Çelebi, eserinde Rumelikavağı çevresinde “Telli Baba adında bir veli mezarından” bahseder ve bölge halkının bu kabri büyük saygıyla ziyaret ettiğini aktarır. Bu anlatım, türbenin en az 17. yüzyıldan itibaren halk arasında bilinen bir ziyaret yeri olduğunu gösterir. Ayrıca Osmanlı arşivlerinde, Sultan II. Mahmut dönemine ait belgelerde, Telli Baba’nın kabrinin bulunduğu yerin “ziyaretgâh” olarak kayda geçtiği görülmektedir. Bu belgeler, türbenin zamanla resmî statü kazandığını ve devletin korumasına alındığını ortaya koyar. Bu bilgiler, Telli Baba efsanesinin yalnızca bir halk söylencesi değil, yazılı kaynaklarla desteklenen tarihî bir inanç geleneği olduğunu da kanıtlar niteliktedir.