
Esat Beşer yazdı: Bir dildir anadolu....
Mecazi anlamda, Anadolu’nun başlı başına bir dil olduğuna ilişkin araştırma yazımı siz Gazete Arena okurlarımızla paylaşmak isterim. Öyle ki; Anadolu, yüzyıllardan beri konuşulan ve yazılan bir dildir. Fenike Alfabesi ise, yazının Batı’dan Doğu’ya değil, tam tersine, Doğu’dan Batı’ya geçtiğinin belirgin bir ifadesidir. Buna ilaveten, günümüzde halen kullanılmakta olan birçok alfabe, Fenike Alfabesi’nden türemiştir.
Kültürel ve tarihi zenginliğiyle, içinde barındırdığı medeniyetlerle ve özellikle de farklı dillerle, Anadolu’da, yüzyıllar boyunca, birçok dil var olmuştur.
Kanişliler (Kültepe – Kayseri), Asurların Anadolu’ya getirdiği çiviyazısı mührünü ve Mezopotamya ikonografisini şekillendirmişlerdir. Dahası, tüm bunları kendi geleneksel damga mühürlerinde ve yeni silindir mühürlerinde kullanmışlardır. Kültepe’de, Hitit dilinin en erken izleriyle, M.Ö. 20. yüzyıla tarihlenen yazılı buluntularla, Hint – Avrupa Dil Ailesi’nin en eski izleri keşfedilmiştir. Anadolu’daki en eski yazılı belgeler de 1800’lü yıllarda Kültepe’de ortaya çıkarılmıştır.
Alman dil bilimci ve arkeoloğu Bossert, Geç Hitit yerleşmesi Karatepe’de (Adana) yaptığı arkeoloji kazılarıyla, Hitit hiyeroglif yazıtlar bulmuştur. Bilinen Fenike dilinin yardımıyla, Alman bilim adamı, Hitit hiyeroglif yazısını çözmüştür. Dahası, Bossert’in bu bilimsel başarısı, o güne dek okunamayan yüzlerce belgenin okunabilmesini sağlamıştır.
Çek arkeoloğu ve dil uzmanı Hrozny ise, Hitit çiviyazısını sökerek, Yakındoğu’nun eski tarihine ışık tutmuştur. Keza, Boğazköy’deki (Çorum) Hitit arşivlerinde yer alan tabletleri inceleyerek, Hititçenin Hint – Avrupa Dil Ailesi’ne girdiğini ve İtalik, Pers ve Slav dilleriyle akraba olduğunu yazmıştır. (1915; Hititçe, Yapısı ve Hint – Avrupa Dil Ailesi’nden Oluşu)
Hrozny ayrıca, Hitit yasaları da dâhil olmak üzere, çok sayıda belgeyi Almancaya çevirmiştir. Böylece, Hititçeye ilişkin görüşlerini kanıtlamıştır. Buna ilaveten, Kültepe yakınlarında, Eski Asurca bine yakın tablet bulmuştur.
Buluntularını daha iyi tarihleyebilmek amacıyla ve yörede en uzun yerleşimin burada olduğu varsayımıyla, 1931 yılında kazılarına Büyükkale’de (Çorum) yeniden başlayan Bittel ise, daha ilk kazı çukurunda, Hititlerin binlerce tabletten oluşan Kraliyet Arşivi’ni bulmuştur. 1931 – 1933 yılları arasında yaptığı kazılarda, Bittel, çiviyazılı yaklaşık 3 bin kil tablet ele geçirmiştir.
Winckler de Boğazköy’de, Kraliyet Arşivi olduğu ama büyük bir yangın geçirdiği sanılan bir mekânın kalıntıları arasında, binlerce kil tablet bulmuştur. Bu tabletlerin çoğu, bilinmeyen bir dilde yazılmıştır. Gerçi, bu dilin Hititçe olduğu anlaşılmıştır. Keza, Winckler, aralarında Akadça çiviyazılı birkaç tabletteki metnin çevirisini yapınca, bunun Kadeş Antlaşması’nın bir metni olduğu ortaya çıkmıştır. Öyle ki; Akad dilinde yazılan bu antlaşma, Yakındoğu’da imzalanmış ilk antlaşmadır.
Hitit başkenti Hattuşa’ya (Boğazköy – Çorum) yaptığı bir gezide, çiviyazılı Hitit tabletleri arşivinin bulunuşuna tanık oluşu ise, İngiliz arkeoloğu Garstang’ın akademik yaşamında, yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır.
Bana Özel Açıklama
OMÜ Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Serkan Şen, Anadolu’da, Milattan Önce varlık gösteren Sümerlerin Türkçe’nin ilk verinti sözcüklerini içeren ilk dil varlığına sahip olduklarına ilişkin bana özel açıklamada bulunmaktadır:
“Sümerce ile Türkçe arasındaki bu ortak kelimeler, bazı araştırmalarda, Sümercenin Türkçeyle ortak kökten geldiğine ilişkin görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Biz dil bilimciler, ortak sözcüklerin eş zamanlı dil etkileşimine delil olarak gösterilebileceğini ifade ederiz. M.Ö. 4 bin – M.Ö. 2 binli yıllar arasında, Anadolu coğrafyasında yaşamış olan Sümerler, bu coğrafyaya Türk dilinin ilk izlerinin taşınmasına vesile olmuşlardır.”
OMÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şen, Türkçe’nin ilk verilerinin ortaya çıktığı bir dil yapısına tanıklık etmesi açısından Anadolu’nun önemli bir coğrafya olduğu tespitinde bulunmaktadır.