Tarihin bilinen ilk medeniyetlerinin ortaya çıktığı yer olan Mezopotamya, insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu bölge, yalnızca yazının icadı gibi evrensel gelişmelere ev sahipliği yapmamış, aynı zamanda mimari, astronomi, hukuk ve kentleşme açısından da çığır açıcı yenilikler sunmuştur. Bu yazıda, Mezopotamya'nın en eski uygarlıklarından biri olan Sümerlerin tarihsel ve kültürel mirası ele alınacak, ardından Babil uygarlığı bağlamında antik dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Babil’in Asma Bahçeleri incelenecektir. 

Mezopotamya'nın Coğrafi ve Kültürel Çerçevesi

"Mezopotamya" terimi, Yunanca "iki nehir arası" anlamına gelir ve bu bölge Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki verimli toprakları kapsamaktadır. Günümüzde Irak'ın büyük kısmını kapsayan bu alan, tarih boyunca Sümer, Akad, Babil ve Asur gibi uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Bu coğrafi konum, tarıma elverişli toprakları ve sulama sistemleriyle yerleşik hayata geçişi hızlandırmış, şehir devletlerinin doğmasına olanak tanımıştır.

Mezopotamya'da şehirleşme M.Ö. 4. binyılda başlamış ve kısa süre içinde tapınak ekonomisine dayalı bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. Ekonomik faaliyetler, dini pratikler ve yazı sistemi birlikte gelişmiş, böylece erken bürokrasinin temelleri atılmıştır.

Sümerler: İlk Uygarlığın Mimarları

Sümerler, bilinen en eski Mezopotamya uygarlığıdır ve M.Ö. 3000’lerden itibaren tarih sahnesinde yer almıştır. Uruk, Ur, Eridu, Lagaş ve Nippur gibi şehir devletleri, Sümer uygarlığının başlıca merkezleri olarak gelişmiştir. Her şehir devleti, kendi tanrısı adına yönetilen ve genellikle bir ziggurat (tapınak kulesi) etrafında inşa edilmiş politik-dini merkezlerdi.

Sümerlerin en dikkat çekici katkılarından biri yazının icadıdır. Çivi yazısı, başlangıçta muhasebe amacıyla kullanılmış, zamanla edebi, hukuki ve bilimsel metinlerin yazımına olanak tanımıştır. Gılgamış Destanı gibi metinler, yalnızca edebi değil, tarihsel ve kültürel veriler açısından da önemli bir kaynak niteliği taşır.

Hukuk alanında da Sümerler öncüdür. Ur-Nammu Kanunları, Hammurabi'den önceye tarihlenen ve bugüne kadar ulaşan en eski yazılı hukuk belgeleri arasında yer alır. Bu yasalar toplumsal düzeni sağlamaya yönelik olup, cezalandırıcı değil, çoğu zaman düzenleyici bir karakter taşır.

Sümer Kalıntıları: Arkeolojik Bulguların Işığında Bir İnceleme

Sümerlerin tarihine ışık tutan temel kaynaklar, büyük oranda arkeolojik kazılardan elde edilen kalıntılardır. Uruk’taki Ziggurat, en eski dini yapılar arasında gösterilmektedir. Ayrıca, Ur kentinde yapılan kazılarda çıkarılan “Ur Standartı” adlı mozaik eser, savaş ve barış temalarını betimlemesi açısından dikkat çekicidir.

1920’li yıllarda Leonard Woolley tarafından yapılan kazılar sonucunda açığa çıkarılan Ur Kraliyet Mezarları, Sümer toplumunun sosyal yapısı, dini inançları ve gömü adetleri hakkında önemli bilgiler sunmuştur. Bu mezarlarda bulunan altın, gümüş, lületaşı ve lapis lazuli süs eşyaları, Sümerlerin zenginlik düzeyi ve ticaret ağının genişliği hakkında fikir vermektedir.

Ayrıca yazılı tabletler, sadece dini metinleri değil; tarım kayıtları, hukuk belgeleri, ticaret anlaşmaları ve tıbbi reçeteleri de içermektedir. Bu belgeler, Sümer toplumunun çok yönlü bir organizasyon yapısına sahip olduğunu göstermektedir.

Babil Uygarlığı ve Asma Bahçelerin Efsanesi

Sümerlerin ardından Mezopotamya’ya egemen olan uygarlıklardan biri de Babillilerdir. Özellikle Kral Hammurabi (M.Ö. 18. yüzyıl) döneminde hukuk sistemi kurumsallaşmış, Babil kenti bölgenin kültürel ve politik merkezi haline gelmiştir. Ancak Babil'in en çok bilinen unsuru, hiç kuşkusuz Asma Bahçeleridir.

Antik Yunan yazarlarına göre Babil’in Asma Bahçeleri, Kral II. Nebukadnezar tarafından eşi Amytis için inşa edilmiştir. Amytis’in memleketi Med dağlarının yeşilliğini özlemesi üzerine, kraliyet sarayının yanına teraslar halinde yükselen ve çeşitli ağaç, çiçek ve bitkilerle bezenmiş bu bahçeler oluşturulmuştur. Ancak, bu anlatı büyük ölçüde ikincil kaynaklara dayanmaktadır. Herodot, Strabon ve Diodorus gibi tarihçiler bu bahçeleri betimlese de, Babil'deki kazılarda bahçelerin varlığını kesin biçimde doğrulayacak bir arkeolojik kanıt bulunamamıştır.

Asma Bahçelerin Gerçekliği

Modern arkeologlar, Babil’de yapılan kazılarda II. Nebukadnezar’a ait çok sayıda yapı kalıntısı bulmuşlardır. Ancak bahçelere ait olduğu iddia edilen yapılar, net olarak tanımlanamamıştır. Özellikle Robert Koldewey’in 1899’da başlayan kazıları sırasında açığa çıkartılan tonozlu yapı, asma bahçelerle ilişkilendirilmiştir; fakat bu yapı muhtemelen bir depo ya da zindan olarak kullanılmıştır.

Bazı araştırmacılar, Asma Bahçelerin aslında Babil’de değil, Asur’un başkenti Nineveh’te yer aldığını öne sürmektedir. Stephanie Dalley gibi bilim insanları, Asur Kralı Sanherib’in sarayında su motorlarıyla çalışan bahçelerin varlığına dikkat çekmiş ve bu yapının yanlışlıkla Babil’e atfedilmiş olabileceğini iddia etmişlerdir. Bu bağlamda, asma bahçelerin Babil’e değil, Asur’a ait olduğu yönünde giderek güçlenen bir akademik konsensüs oluşmaktadır.

Mezopotamya'nın Kalıtı ve Günümüze Etkileri

Mezopotamya uygarlıkları yalnızca kendi dönemleriyle sınırlı kalmayıp, sonraki medeniyetleri derinden etkilemiştir. Hukuk, matematik, astronomi, mimari ve edebiyat gibi alanlarda geliştirilen temel kavramlar, hem Yunan hem Roma uygarlığı üzerinden modern dünyaya taşınmıştır. Örneğin, Sümerler tarafından geliştirilen 60 tabanlı sayı sistemi, bugün saat ve açı ölçümlerinde hâlâ kullanılmaktadır.

Ayrıca ziggurat mimarisi, ilerleyen dönemlerde piramit ve tapınak yapılarının öncülü olarak kabul edilmiştir. Kent planlaması, merkezi bürokrasi, kamu işçiliği ve arşivcilik gibi kavramlar da ilk kez Mezopotamya toplumlarında sistematik hale gelmiştir.

Mezopotamya, insanlık tarihinin kültürel ve entelektüel temelini atan uygarlıkların beşiğidir. Sümerler, yazının, hukukun ve şehir yaşamının mimarları olarak, tarih boyunca süregelen bir etki yaratmışlardır. Babil ise, hem edebi hem mimari sembollerle tarihsel hafızada kalıcı bir yer edinmiştir. Babil’in Asma Bahçeleri, her ne kadar fiziksel kanıtlarla tam olarak doğrulanamasa da, uygarlık tarihinin hayal gücü ile gerçeklik arasında kurduğu en etkileyici köprülerden biridir. Bu bağlamda Mezopotamya yalnızca arkeolojik bir alan değil, aynı zamanda kültürel hafızanın en eski ve en derin katmanlarından biridir.

 

Kaynak: Haber Merkezi