Şanlıurfa’nın 20 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınında yer alan Göbeklitepe, arkeoloji dünyasında “tarihin sıfır noktası” olarak biliniyor. Milattan önce 9600’lü yıllara uzanan geçmişiyle bilinen en eski tapınak kompleksi olan Göbeklitepe, insanlık tarihine dair köklü kabulleri değiştirdi. Burada yapılan keşifler, dini yapıların tarımdan ve yerleşik hayattan daha önce ortaya çıktığını kanıtladı.
Tarihin sıfır noktası
Göbeklitepe ilk kez 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ile Chicago Üniversitesi’nin yüzey araştırmaları sırasında tespit edildi. Ancak o dönem sıradan bir höyük zannedildi. 1995’te Alman arkeolog Klaus Schmidt bölgeye yeniden geldiğinde taşların önemini fark etti ve yıllar sürecek kazıları başlattı. Schmidt’in 2014’teki ölümünden sonra çalışmaları Türk arkeologlar sürdürdü. Bugün kazıların yalnızca yüzde 10’u tamamlanmış durumda. Yani Göbeklitepe’nin sırlarının çoğu hâlâ toprak altında bekliyor.
Devasa T biçimli dikilitaşlar
Kazılarda ortaya çıkarılan yapılar genellikle dairesel ve oval planlı. Ortalarında yükselen T biçimli dev taş sütunlar, dönemin mühendislik zekâsını gösteriyor. Bu dikilitaşların boyu 4 ila 6 metre arasında değişiyor, bazıları 40 tona kadar ağırlığa ulaşıyor. İlginç olan ise, henüz metal aletlerin bulunmadığı bir çağda bu taşların kesilip taşınmış olması. Arkeologlar, taşların çevredeki kireçtaşı ocaklarından çıkarıldığını ve basit ama etkili yöntemlerle şekillendirildiğini belirtiyor.
Dikilitaşların üzerindeki kabartmalar Göbeklitepe’yi eşsiz kılıyor. Tilki, yılan, akrep, boğa, turna, aslan gibi hayvan figürleri dönemin inanç dünyasına ışık tutuyor. Bazı taşlarda kolları ve elleri tasvir edilen insan figürleri yer alıyor. Hatta başsız insan figürü ve soyut semboller, dönemin ölüm ritüelleri ve mitolojik anlatıları hakkında önemli ipuçları veriyor. Bu kabartmaların yalnızca estetik süsleme değil, Neolitik insanın kozmolojik anlayışını yansıtan dini semboller olduğu düşünülüyor.
Kazılarda çıkan çok sayıda hayvan kemiği, Göbeklitepe’nin av şölenlerine sahne olduğunu kanıtlıyor. Bu durum, bölgenin sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda toplulukların bir araya gelip sosyal bağlarını güçlendirdiği bir merkez olduğunu ortaya koyuyor. Arkeologlara göre bu durum, “önce tarım sonra tapınak” anlayışını tersine çevirerek, toplulukların ibadet için bir araya gelip sonrasında tarıma yönelmiş olabileceğini gösteriyor.
Göbeklitepe’nin işlevi üzerine farklı görüşler var. Kimi araştırmacılar buranın sadece bir tapınak olduğunu savunurken, bazıları çevresinde yerleşim izleri bulunduğunu ve insanların burada daimi olarak yaşadığını öne sürüyor. Kazılar ilerledikçe bu tartışmaların daha net yanıtlar bulması bekleniyor.
Göbeklitepe, 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı. 2019 yılı ise Cumhurbaşkanlığı tarafından “Göbeklitepe Yılı” ilan edildi. Bu sayede Göbeklitepe’nin adı uluslararası çapta daha da bilinir hale geldi. Ören yerinde modern ziyaretçi merkezi, sergi salonları ve interaktif tanıtım alanları bulunuyor.
Mistik inançların izleri
Göbeklitepe yalnızca mimari açıdan değil, taşıdığı semboller ve ritüellerle de mistik bir merkez olarak öne çıkıyor. Dikilitaşların üzerinde yer alan başsız insan figürleri, Neolitik dönemde ölüm ve öteki dünya inancının güçlü olduğunu gösteriyor. Kabartmalarda görülen tilki, yılan, akrep, boğa ve turna gibi hayvanlar ise yalnızca doğadaki canlıları değil, aynı zamanda bereket, doğurganlık, ölüm ve yeniden doğum gibi kavramları temsil ediyor. Bazı araştırmalara göre, taşların düzeni gökyüzündeki takımyıldızlarla da ilişkili olabilir. Özellikle Orion ve Akrep takımyıldızlarına işaret eden motifler, Göbeklitepe’nin aynı zamanda bir astronomi merkezi işlevi görmüş olabileceğini düşündürüyor. Kazılarda ortaya çıkan binlerce hayvan kemiği, alanın büyük av şölenlerine sahne olduğunu kanıtlıyor. Bu şölenlerin yalnızca yemek değil, aynı zamanda dini ayinler ve toplulukların bir araya gelerek mistik ritüeller düzenlediği etkinlikler olduğu değerlendiriliyor.