Kleopatra VII, M.Ö. 69 yılında İskenderiye’de dünyaya gelmiştir. Batlamyus Hanedanı’nın bir üyesi olarak Antik Mısır’ın son döneminde tahta çıkan Kleopatra, ülkesini Roma İmparatorluğu’nun baskısı altında ayakta tutmaya çalışmıştır. Güzelliğiyle olduğu kadar, politik zekâsı ve diplomatik hamleleriyle de öne çıkan Kleopatra, tarihin en dikkat çekici kadın liderlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Babasının ölümünden sonra ülke yönetimi kardeşi XIII. Ptolemaios ile paylaşılmış, ancak Roma etkisinin artması Kleopatra’nın politik adımlarını belirlemiştir. Julius Caesar’la kurduğu diplomatik ilişki, Mısır’ın iç savaşlardan çıkmasını sağlamış; bu ittifak aynı zamanda Roma ile Mısır arasındaki güç dengesini yeniden şekillendirmiştir. Caesar’ın ölümünün ardından Kleopatra bu kez Roma’nın güçlü komutanlarından Marcus Antonius’la siyasi bir birlik kurmuştur.

İkili arasındaki ilişki, hem siyaset hem de duygusal bağ açısından tarihe damgasını vurmuştur. Marcus Antonius, Kleopatra’nın desteğiyle Doğu Akdeniz’de güç kazanmış, ancak bu durum Roma’da tepkiyle karşılanmıştır. Octavianus’un yükselişiyle başlayan rekabet, M.Ö. 31’deki Actium Deniz Savaşı’yla son bulmuş ve Kleopatra ile Antonius’un yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Savaşın ardından Roma orduları İskenderiye’ye ilerlemiştir.

Antonius’un yenilgi sonrası yaşamına son verdiği, Kleopatra’nın ise kısa süre sonra aynı yolu izlediği kaydedilmiştir. Antik kaynakların çoğu, Kleopatra’nın ölümünü bir yılan ısırığıyla gerçekleştirdiğini belirtir. Plutarkhos ve Cassius Dio gibi tarihçiler, Kleopatra’nın bir “Mısır kobrası” kullanarak intihar ettiğini aktarır. Ancak bazı modern araştırmalar, zehirli bir karışım kullanmış olabileceği görüşündedir. Arkeolojik bulgular, Kleopatra’nın ölümünün intihar mı yoksa gizli bir suikast mı olduğu konusunda kesin bir kanıt sunmamaktadır.

Kleopatra’nın ölümünden sonra bedeninin Marcus Antonius ile birlikte gömüldüğü kabul edilir. Antik kaynaklar, mezarın “İskenderiye yakınlarında görkemli bir anıt mezar” olduğunu belirtmektedir. Ancak binlerce yıl boyunca yaşanan depremler ve Akdeniz kıyısındaki çöküntüler, bu bölgedeki antik yapıları sular altında bırakmıştır.Bugün İskenderiye’nin büyük bölümü antik dönemden farklı bir coğrafi yapıya sahiptir. Bu nedenle Kleopatra’nın mezarı hiçbir zaman bulunamamıştır.

Son yıllarda Mısır’daki Taposiris Magna Tapınağı çevresinde yürütülen kazılar, Kleopatra’nın mezarına ulaşılabileceği umudunu yeniden canlandırmıştır. Arkeolog Kathleen Martinez’in 2005’ten bu yana sürdürdüğü çalışmalar, bu tapınağın kraliçenin son dinlenme yeri olabileceği ihtimalini gündeme getirmiştir. Kazılarda ortaya çıkan altın işlemeli mumya maskeleri, Roma dönemine ait sikkeler ve Mısır tanrıçası İsis’e adanmış kabartmalar, Kleopatra dönemine ait güçlü izler taşımaktadır. Ancak mezarın kendisine henüz ulaşılmamıştır.

Neden bulunamıyor?

Uzmanlar, mezarın yerinin gizli tutulmuş olabileceğini ve mezar odasının zamanla deniz altında kalmış olma ihtimalini öne sürmektedir. Bazı teorilere göre Kleopatra, kendini Mısır tanrısı Osiris’in eşi İsis’le özdeşleştirdiği için mezarı İsis Tapınağı’nın yakınında olmalıdır. Fakat bölgedeki depremler ve su seviyesi değişiklikleri, arkeolojik kazıları son derece güç hale getirmektedir. Kleopatra’nın ölümü kadar, kişiliği de tarihçilerin ilgi odağı olmuştur. Kimi kaynaklar onu bir “siyasi manipülatör”, kimileri ise “ulusunu korumak için mücadele eden bir lider” olarak tanımlar. Bilim insanları, onun dönemine ait yazıtları, paraları ve heykelleri inceleyerek Kleopatra’nın gerçek kimliğini çözmeye çalışmaktadır. Kleopatra yalnızca Antik Mısır tarihinin değil, dünya kültürünün de vazgeçilmez bir simgesi haline gelmiştir. Shakespeare’in “Antony and Cleopatra” adlı eseri, 17. yüzyıldan itibaren onun hikayesini Batı kültürüne taşımıştır. 1963 yılında Elizabeth Taylor’un canlandırdığı “Cleopatra” filmi ise, sinema tarihinin en görkemli yapımlarından biri olarak hafızalara kazınmıştır.

Mısır hükümeti ve uluslararası ekipler, hâlen Kleopatra’nın mezarını bulmak için çalışmalarını sürdürmektedir. Eğer mezar bulunursa, bu keşif yalnızca arkeoloji dünyasında değil, insanlık tarihinde de büyük bir dönüm noktası olarak kabul edilecektir. Kraliçenin kimliği, ölümü ve sonsuz gizemi; tarihçilerin, arkeologların ve kültür araştırmacılarının ilgisini hâlâ canlı tutmaktadır. Kleopatra’nın yaşamı, siyasi zeka ile trajedinin iç içe geçtiği bir dönemi temsil etmektedir. Ölümünün üzerinden iki bin yıl geçmesine rağmen, adı hâlâ güç, tutku ve direnişle anılmaktadır. Onun hikayesi, geçmişin tozlu sayfalarında değil, insanlık tarihinin belleğinde yaşamaya devam etmektedir. Mısır’da yürütülen kazılarda, Kleopatra dönemine ait olabileceği değerlendirilen çok sayıda arkeolojik eser ortaya çıkarılmıştır. 2022 yılında Mısır Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, İskenderiye’nin batısındaki Taposiris Magna Tapınağı çevresinde altın dilli mumyalar, Roma dönemine ait sikkeler ve tanrıça İsis’e adanmış kabartmalar bulunduğu duyurulmuştur. Kazı ekibini yöneten Dominikli arkeolog Dr. Kathleen Martinez, bulunan eserlerin Kleopatra’nın dönemine işaret ettiğini belirtmiştir. Özellikle altın dilli mumyaların, dönemin aristokrat sınıfına ait kişilere ait olduğu düşünülmektedir. Bu bulgular, tapınağın yalnızca bir ibadet yeri değil, aynı zamanda kraliyet mezarlarına ev sahipliği yapmış olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. British Museum ve Louvre koleksiyonlarında yer alan Kleopatra sikkeleri de, kraliçenin dönemiyle ilgili en somut kalıntılar arasında gösterilmektedir. Üzerlerinde Kleopatra’nın portresi bulunan bu sikkeler, onun hem politik hem de kültürel gücünü yansıtan nadir orijinal eserlerdir. Arkeologlar, Taposiris Magna çevresindeki bu keşiflerin Kleopatra’nın mezarına ulaşılması açısından önemli bir adım olabileceğini, ancak şu ana kadar mezarın kendisine dair doğrudan bir kanıt bulunamadığını vurgulamaktadır.