Tokat’ın Erbaa ilçesinde bulunan Sebastopolis Antik Kenti, Roma İmparatorluğu döneminde Anadolu’nun önemli idari ve dini merkezlerinden biriydi. Kentteki kalıntılar, dönemin mimari ve kültürel zenginliğini günümüze taşıyor.

Sebastopolis Antik Kenti, Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’da kurduğu en stratejik kentlerden biri olarak tarihe geçmiştir. “Sebastopolis” ismi, Yunanca “Sebastos” (saygıdeğer, yüce) ve “polis” (şehir) kelimelerinin birleşiminden oluşur. Bu isim, Roma İmparatoru Augustus’a duyulan saygının bir ifadesidir ve “Augustus’un şehri” anlamını da taşımaktadır. Tokat’ın Erbaa ilçesi yakınlarında, Yeşilırmak Vadisi’nin bereketli toprakları üzerinde konumlanan kent, hem askeri hem ticari bakımdan stratejik bir noktada kurulmuştur. Roma’nın doğu eyaletleriyle Karadeniz kıyılarını birbirine bağlayan yollar üzerinde yer alması, Sebastopolis’i bölgedeki önemli yönetim merkezlerinden biri haline getirmiştir.

Sebastopolis, Roma şehir planlamasının klasik örneklerinden biridir. Kentte, sütunlarla çevrili geniş bir cadde (cardo maximus), kamu binaları, hamam kompleksi, tapınaklar ve forum alanı yer alır. Kentin merkezinde bulunan anıtsal yapılar, Roma mimarisinin büyüklüğünü ve sistemini açıkça yansıtır. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan taş işçiliği, mozaikler ve mermer zeminler, kentin refah düzeyinin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Ayrıca Sebastopolis’te bulunan yazıtlar, şehrin yalnızca askeri bir üs değil, aynı zamanda bölgesel bir idari merkez olduğunu da kanıtlar niteliktedir.

Bu yapıların planlamasında simetri, görkem ve düzen esas alınmıştır. Kentin su ihtiyacı, Roma mühendisliğinin ustalığıyla inşa edilmiş kanallar ve sarnıçlar aracılığıyla karşılanmıştır. Bu da Sebastopolis’in yalnızca estetik değil, aynı zamanda teknik anlamda da ileri bir medeniyetin ürünü olduğunu gösterir. Sebastopolis’in dini yönü, Roma’nın çok tanrılı inanç sistemini yansıtır. Kentte bulunan tapınak kalıntıları arasında özellikle Zeus, Apollo ve Artemis kültlerine ait izler dikkat çekmektedir. Bu tanrılara adanmış sunak taşları, kabartmalar ve yazıtlar, Sebastopolis halkının inanç dünyasını gözler önüne serer.

Bazı arkeolojik buluntular, şehrin aynı zamanda imparatorluk kültüyle de bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum, Roma İmparatoru’nun tanrısal bir figür olarak saygı gördüğünü ve Sebastopolis’in bu resmi dini düzenin bir parçası olduğunu gösterir. Dini yapılar genellikle kentin yüksek bölgelerinde inşa edilmiştir. Bu yükseklik, tanrılara yakın olma inancının bir yansımasıdır. Günümüze ulaşan sütun kaideleri ve taş bloklar, tapınakların büyüklüğü hakkında fikir verir.

Sebastopolis’te yaşam, Roma’nın klasik şehir yaşamı düzeninde şekillenmiştir. Hamamlar sosyal hayatın merkeziydi. Halk burada yalnızca yıkanmaz, aynı zamanda haberleşir, ticaret konuşur ve sosyalleşirdi. Kentteki hamam kalıntılarında sıcak, ılık ve soğuk su bölümleri net biçimde ayırt edilmektedir. Bu da Roma’nın gelişmiş ısıtma sistemi olan “hypocaust”un burada da kullanıldığını kanıtlar. Forum alanı ise hem ticaretin hem siyasetin kalbiydi. Taş döşeli bu meydanda tüccarlar mallarını sergiler, yerel yöneticiler halka seslenirdi. Mozaiklerle süslü bazı zeminlerde Roma tanrılarına ait figürlerin betimlenmiş olması, sanatın günlük yaşamın bir parçası olduğunu gösterir.

Sebastopolis, yalnızca Roma etkisiyle değil, aynı zamanda Helenistik geleneklerle de biçimlenmiştir. Kentteki yapı taşlarında ve heykel kalıntılarında Yunan estetik anlayışı açıkça hissedilir. Sütun başlıklarında kullanılan Korint tarzı süslemeler, heykellerdeki zarif oranlar ve kabartmalardaki mitolojik sahneler bu birleşimi gözler önüne serer. Ayrıca bölgede bulunan yazıtlarda Latince ve Yunanca ifadelerin birlikte kullanıldığı görülmüştür. Bu durum, kentin çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya sahip olduğunu, Roma yönetimi altında yaşayan farklı halkların burada bir arada bulunduğunu gösterir.

Sebastopolis, Roma döneminin ardından Bizans döneminde de önemini korumuştur. Hristiyanlığın kabulüyle birlikte pagan tapınaklarının bir kısmı kiliselere dönüştürülmüş, dini yapıların işlevi değişmiştir. Ancak şehir, 7. yüzyıldan itibaren doğal afetler, salgınlar ve ekonomik gerilemeler nedeniyle yavaş yavaş küçülmeye başlamıştır.

Orta Çağ’ın ilerleyen dönemlerinde, Sebastopolis’in üstü tamamen toprakla örtülmüş ve şehir sessizliğe bürünmüştür. Yüzyıllar sonra, bölge halkının “taş şehir” olarak adlandırdığı kalıntılar, Roma döneminin izlerini günümüze taşıyan sessiz tanıklar olarak kalmıştır. Sebastopolis, Anadolu’nun Roma dönemindeki kentleşme sürecini anlamak açısından büyük önem taşır. Efes, Laodikeia, Hierapolis gibi büyük kentlerin kuzeydeki bir yansıması olan bu şehir, Roma uygarlığının Anadolu’da nasıl kök saldığını gösteren örneklerden biridir. Bugün Sebastopolis’in kalıntıları, Anadolu’nun geçmişine dair sessiz ama güçlü bir hikâye anlatır. Taşlara kazınmış yazıtlar, kırık sütunlar ve yıpranmış mozaikler, yalnızca bir medeniyetin değil, aynı zamanda insanlığın uygarlık arayışının izlerini taşımaktadır. Sebastopolis, zamanın tozuna karışsa da, Anadolu’nun kültürel mirasında silinmez bir yer edinmiştir. Roma’nın disiplinli mimarisiyle yerel unsurların birleştiği bu şehir, bugün tarih meraklılarının gözünde hem bir arkeolojik hazine hem de geçmişin zarif bir yankısı olarak varlığını sürdürmektedir.