Kırşehir’in Boztepe ilçesi yakınlarında, Taburoğlu köyü sınırları içinde yer alan Üçayak Kilisesi, Anadolu’nun en gizemli Doğu Roma yapılarından biri olarak kabul edilmektedir. Bozkırın ortasında, hiçbir yerleşim alanı olmadan tek başına yükselen bu yapı, hem mimari özellikleri hem de bulunduğu konumla yüzyıllardır merak konusu olmuştur. Kilise, çevresinde ne bir köy kalıntısı ne de bir mezarlık izi bulunmadan inşa edilmiştir. Bu durum, tarihçiler tarafından “yerleşim olmayan arazide inşa edilen tek Bizans yapısı” olarak tanımlanmasına neden olmuştur. Bugün büyük kısmı yıkılmış olsa da, ayakta kalan duvarları ve taşıyıcı ayakları, geçmişin zarafetini yansıtmaktadır. Anadolu’da Bizans mimarisinin en özgün örneklerinden biri sayılan yapı, hem arkeologlar hem de sanat tarihçileri için hâlâ bir araştırma odağıdır.
Bozkırın ortasında sessiz bir tanık
Tarihî verilere göre Üçayak Kilisesi, 10. ile 11. yüzyıl Bizans döneminde inşa edilmiştir. Bu dönem, Orta Anadolu’da Bizans etkisinin en güçlü olduğu yüzyıllardır. Kırşehir ve çevresi, o dönemde Kapadokya bölgesinin uzantısı sayılmış ve dinî mimarinin kırsal örnekleri bu bölgede görülmüştür. Üçayak Kilisesi’nin mimari yapısı, Bizans başkentinde kullanılan malzeme ve tekniklerle benzerlik göstermektedir. Yapı, 23 Haziran 1994 tarihinde “Taşınmaz Kültür Varlığı” olarak tescillenmiştir. Kırşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü kayıtlarında yer alan bilgilere göre, kilise iki salonlu planıyla Anadolu’daki Bizans mimarisinin nadir örneklerinden biri olmuştur. Bu plan tipi, genellikle saray çevresinde veya özel adak yerlerinde kullanılmıştır. Bu nedenle Üçayak Kilisesi’nin de özel bir amaca hizmet ettiği düşünülmektedir.
Mimari yapısı dikkat çekicidir
Kilise, temeller hariç neredeyse tamamen tuğladan örülmüştür. Duvarlarda kullanılan kırmızı tuğla hatıllar, Bizans dönemi yapılarında sıkça rastlanan estetik bir unsur olmuştur. Yapının cephe düzeni son derece özenlidir; kemerlerle bölünmüş yüzeyler, Bizans taş işçiliğinin inceliklerini taşımaktadır. Yapı “Üçayak” adını, ana mekânı taşıyan üç büyük payandanın (taşıyıcı ayak) hâlâ sağlam biçimde ayakta kalmasından almıştır. Çatısı ve kubbesi zamanla çökmüş olsa da, iç duvarlardaki sıva kalıntıları kilisenin bir dönem fresklerle süslendiğini göstermektedir. Bazı araştırmacılar, duvarlardaki renk izlerinden kırmızı, mavi ve altın tonlarında fresklerin bulunduğunu tespit etmiştir. Bu süslemeler, yapının yalnızca bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda bir anıtsal sembol olarak tasarlandığını göstermektedir.
Yerleşim olmayan bölgede inşa edilmiştir
Üçayak Kilisesi’ni diğer Bizans yapılarından ayıran en çarpıcı özellik, tamamen izole bir konumda inşa edilmiş olmasıdır. Bugün dahi çevresinde hiçbir yerleşim kalıntısına rastlanmamıştır. Arkeologlar, bu durumun yapı işleviyle doğrudan ilişkili olduğunu belirtmiştir. Bazı tarihçiler, kilisenin bir şehitlik anıtı (martyrion) olarak yapılmış olabileceğini savunmuştur. Bazılarına göre ise, iki hükümdar veya kutsal şahsiyet adına adak yapısı olarak inşa edilmiştir. Yapının konumu, Bizans döneminde kullanılan eski bir yol güzergâhına hâkimdir. Bu nedenle, bölgeye gelen seyyahlar için bir durağan ibadet noktası oluşturduğu da düşünülmektedir. Üçayak Kilisesi, bu yönüyle dini ve sembolik bir anlam taşımıştır.
Yüzyıllara meydan okuyan bir miras
Yaklaşık bin yıldır ayakta duran Üçayak Kilisesi, Anadolu’nun en sert iklim koşullarına direnmiştir. Rüzgâr, yağmur ve sıcaklık farklarına rağmen duvar örgüsü hâlâ sağlamlığını korumaktadır. Uzmanlar bu dayanıklılığı, kullanılan tuğlanın yoğunluğuna ve üç ayaklı taşıyıcı sisteme bağlamıştır. Kırşehir Müze Müdürlüğü’nün kayıtlarında yapının restorasyon ihtiyacı vurgulanmıştır; ancak bugüne kadar kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı envanterinde yer alan bilgilere göre, Üçayak Kilisesi hem mimari özgünlüğü hem de izole konumu nedeniyle özel koruma grubunda değerlendirilmektedir. Bu yapı, Anadolu kırsalında inanç merkezlerinin şehirlerden bağımsız olarak da inşa edilebildiğini göstermesi bakımından arkeolojik açıdan önem taşımaktadır.
Efsaneler ve halk anlatıları
Kırşehir halkı arasında Üçayak Kilisesi hakkında çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. Bir rivayete göre, kiliseyi yapan üç kardeş usta, inşaat bittiğinde kendi adlarını yapıya vermek istemiş, bu yüzden aralarında tartışma çıkmıştır. Kavgada birinin ölmesi üzerine yapı yarım bırakılmış ve “Üçayak” adı bu hikâyeden doğmuştur. Bir başka anlatıya göre ise, kilisenin altında gizli bir tünel bulunmaktadır. Bu tünelin, Boztepe yakınlarındaki bir mağaraya kadar uzandığına inanılmıştır. Her ne kadar bu söylentiler arkeolojik olarak doğrulanmamış olsa da, bölge halkı bu hikâyeleri kuşaktan kuşağa aktarmaya devam etmektedir. Bu anlatılar, yapının çevresinde mistik bir atmosfer oluşturmuş, ziyaretçilerin ilgisini artırmıştır.
Kültürel miras olarak önemi
Üçayak Kilisesi, bugün yalnızca Kırşehir’in değil, Anadolu’nun da tarihî kimliğini yansıtan nadir yapılardan biri olmuştur. Yerleşim alanı dışında inşa edilmesi, Bizans döneminde ibadet anlayışının sadece şehir merkezleriyle sınırlı olmadığını göstermiştir. Yapı, hem mimari açıdan hem de sembolik değeri bakımından eşsiz bir örnek teşkil etmektedir. Uzmanlara göre Üçayak Kilisesi, gün yüzüne çıkarıldığında Orta Anadolu’daki inanç tarihine ışık tutacaktır. Bu yapının korunması, yalnızca bir kilisenin değil, Anadolu topraklarında yüzyıllar boyunca bir arada yaşamış kültürlerin de korunması anlamına gelmektedir. Üçayak Kilisesi, yıkılmış duvarlarıyla bile geçmişin sessiz izlerini taşımaya devam etmektedir. Anadolu’nun rüzgârı altında yüzyıllardır ayakta kalan bu yapı, tarih boyunca inancın, emeğin ve zamanın gücünü yansıtan bir sembol olmuştur.






