İslamiyet’te deniz ürünleriyle ilgili hükümler, türlere göre farklılık gösteriyor. Özellikle midye, karides, kalamar ve ıstakoz gibi canlıların tüketimi, hem dini açıdan hem de sağlık yönünden tartışmalı görülüyor.
Deniz ürünleri konusunda İslam’da genel hüküm
İslam dininde helal ve haram kavramları, bir Müslümanın hayatının her alanında olduğu gibi yeme içme alışkanlıklarında da büyük önem taşır. Kur’an-ı Kerim’de “Denizde avlanmak ve onları yemek size helâl kılındı ki; hem size hem de yolcu olanlarınıza faydalı olsun.” (Mâide, 5/96) ifadesi yer alır. Bu ayet, genel olarak deniz ürünlerinin helal olduğunu vurgular. Ancak bu hükmün kapsamı, tarih boyunca farklı mezheplerin yorumlarına göre değişiklik göstermiştir. Özellikle Hanefî mezhebinde “balık sayılmayan deniz canlılarının” tüketimi tartışmalı görülürken, diğer üç Sünni mezhep bu konuda daha geniş bir helallik alanı tanır.

Dört mezhep arasında farklı yorumlar
Sünni İslam’da yer alan dört mezhebin (Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî) deniz ürünleriyle ilgili görüşleri birbirinden farklıdır. Hanefî mezhebinde yalnızca “balık” sınıfına giren deniz canlılarının yenmesi caiz kabul edilir. Yani yengeç, istakoz, midye, karides ve kalamar gibi kabuklu ve yumuşakçalar balık olarak değerlendirilmediği için haram sayılır. Buna karşın Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri, denizden çıkan her canlının helal olduğunu savunur. Onlara göre deniz canlıları için ayrıca kesim veya özel bir işlem gerekmez. Bu farklılık, Müslüman toplumlar arasında yüzyıllardır süren tartışmaların temelini oluşturur. Türkiye’de halkın büyük bir kısmı Hanefî mezhebine bağlı olduğu için, özellikle Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında balık tüketiminde bu mezhebin görüşleri daha sık uygulanır.
Balık dışı deniz ürünleri tartışmalı
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, bu konuyla ilgili sıkça sorulan sorulara verdiği yanıtlarda, Hanefî mezhebinin görüşünü esas alarak açıklama yapmaktadır. Kurulun resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre, “yengeç, istakoz, karides, kalamar ve midye gibi canlılar balık sınıfına girmediği için yenmesi caiz değildir” ifadesi açıkça yer alır. Buna karşılık Şâfiî mezhebine mensup kişiler için bu tür deniz ürünlerinin tüketimi helal sayılır. Diyanet’in açıklamaları, mezhep farklarının göz önünde bulundurulması gerektiğini de hatırlatır.
Haram sayılan balık ve deniz canlıları
Hanefî mezhebine göre haram sayılan deniz canlıları, temel olarak balık sınıfının dışında kalan türlerdir. Bunların başında yengeç, istakoz, karides, midye, kalamar ve ahtapot gelir. Ayrıca memeli deniz canlıları da (örneğin yunus, fok veya balina) balık sınıfında değerlendirilmediği için yenmesi uygun görülmez. Aynı şekilde deniz kaplumbağaları, su yılanları ve kurbağalar da bu kapsamdadır. Çünkü bu türler hem suda hem karada yaşayabilen, dolayısıyla tam anlamıyla “deniz canlısı” sayılmayan varlıklardır. Yılan balığı da bazı fıkıh yorumlarında tartışmalı bir yere sahiptir. Pulları az ve derisi kaygan olduğu için kimi alimler bu türün helal olmadığını söyler. Ancak diğerleri, yılan balığının teknik olarak “balık” sınıfında değerlendirilebileceğini ifade eder. Bu nedenle yılan balığı tüketimi konusunda fetvalar mezhebe göre farklılık gösterebilir.
Caferî mezhebine göre yalnızca pullu balıklar helal
Şiî mezhebi olan Caferîlikte deniz ürünleri konusunda daha katı kurallar bulunur. Caferî fıkhına göre yalnızca pullu balıkların yenmesi helaldir. Pulları olmayan tüm balık türleri –örneğin köpek balığı, yayın balığı veya kılçıksız türler– haram kabul edilir. Midye, istakoz, kalamar, karides gibi kabuklu deniz ürünleri de Caferî mezhebine göre yenmemelidir. Dolayısıyla Şiî coğrafyalarda deniz ürünleri tüketimi oldukça sınırlıdır.
Balığın helal sayılabilmesi için gerekli şartlar
Balığın helal olabilmesi için bazı temel şartlar da bulunur. Öncelikle balığın sudan canlı olarak çıkarılması gerekir. Kendiliğinden ölmüş ve su yüzeyine vurmuş balıkların yenmesi caiz değildir. Bu kural özellikle Hanefî mezhebinde net şekilde belirtilmiştir. Ayrıca balığın, avlanma sırasında kendi kendine ölmüş olması durumunda da tüketimi şüpheli sayılır. Balığın öldürülme şekli, hayvan kesimindeki “besmele” şartından farklıdır; ancak balığın helal olabilmesi için “canlı olarak yakalanması” esastır.
Köpek balığı ve benzeri türler hakkında görüş ayrılığı
Köpek balığı konusu, hem dini hem de biyolojik açıdan tartışmalıdır. Bazı kaynaklar, köpek balığının pullarının çok ince ve görünmez olduğu gerekçesiyle Caferî mezhebine göre haram sayıldığını belirtir. Hanefî kaynaklarında ise “balık” kategorisine girip girmediği sorgulanmıştır. Buna karşın Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre köpek balığı denizden çıkan bir canlı olduğu için helaldir. Bu nedenle köpek balığı etinin tüketimi bölgesel mezhep farklılıklarına göre değişir.

Midye ve karides konusundaki halk ayrımı
Özellikle Türkiye’de Ege ve Akdeniz kıyılarında yaşayan halk, midye dolma ve karides gibi ürünleri sıkça tüketir. Ancak bu türlerin Hanefî mezhebine göre haram kabul edilmesi, zaman zaman toplumsal tartışmalara neden olmuştur. Diyanet, bu konuda kişilerin kendi mezheplerine göre hareket etmeleri gerektiğini vurgular. Şâfiî mezhebine mensup bireyler için bu tür deniz ürünlerinin yenmesinde dinen bir sakınca yoktur. Dolayısıyla aynı sofrada bir kişi için helal olan bir yiyecek, başka biri için haram sayılabilir.
İslam dünyasında deniz ürünleri kültürü
İslam coğrafyasının genişliği, deniz ürünlerine yaklaşımda da kültürel farklar doğurmuştur. Endonezya, Malezya ve Yemen gibi ülkelerde neredeyse tüm deniz canlıları tüketilirken, Orta Asya ve Anadolu’da bu durum daha sınırlıdır. Özellikle Arap Yarımadası’nda yaşayan topluluklar, deniz ürünlerinin Kur’an’da açıkça helal kılındığını vurgulayarak tüm deniz canlılarını serbest sayar. Buna karşın Osmanlı’dan günümüze uzanan Hanefî geleneği, balık dışında kalan canlılara temkinli yaklaşmayı sürdürür.
Mezhebe göre farklı ama ölçü belli
Sonuç olarak İslamiyet’te yasak olan balık türleri tek bir listeyle sınırlanamaz. Çünkü bu konuda belirleyici olan, kişinin bağlı bulunduğu mezheptir. Hanefî mezhebi yalnızca balık türlerini helal sayarken, Şâfiî ve Mâlikî mezhepleri denizden çıkan her canlının helal olduğunu kabul eder. Caferî mezhebi ise yalnızca pullu balıkların yenmesini onaylar. Diyanet kaynakları da bu görüş farklılıklarını dikkate alarak, herkesin kendi mezhebine göre hareket etmesini tavsiye eder. Ancak genel ilke değişmez: İslam’da helal olan, insan sağlığına zararı bulunmayan ve Allah’ın adını anarak elde edilen rızıktır.
Bilim gözünden haram deniz ürünlerinin sağlığa etkileri
İslam’da bazı deniz ürünlerinin haram sayılmasının yalnızca dini değil, aynı zamanda biyolojik ve sağlık temelli gerekçeleri de bulunmaktadır. Özellikle ıstakoz, karides, kalamar ve midye gibi canlıların doğadaki yaşam biçimleri, bilim insanları tarafından da insan sağlığı açısından riskli olarak değerlendirilmektedir. Midyeler ve istiridyeler deniz ekosisteminde filtreleyici canlılar olarak bilinir. Yaşadıkları suyu süzerek beslenirler ve bu süreçte sudaki ağır metalleri, mikroplastikleri, bakterileri ve toksik maddeleri vücutlarında biriktirirler. Yapılan araştırmalar, kirli sulardan toplanan midyelerde cıva, kurşun, arsenik gibi ağır metallerin yüksek oranda bulunduğunu göstermektedir. Bu maddeler uzun vadede karaciğer, böbrek ve sinir sistemi üzerinde ciddi hasarlara yol açabilir. Bu durum, İslam’ın “temiz olmayanı yemeyin” emriyle örtüşür niteliktedir.

Karides, yengeç ve ıstakoz gibi kabuklu türler ise yüksek alerjen potansiyele sahiptir. Bu canlıların kas yapısında bulunan “tropomyozin” adlı protein, birçok insanda bağışıklık sistemini tetikleyerek şiddetli alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Bu alerjiler kimi zaman cilt döküntüsü ve mide bulantısı gibi hafif belirtilerle sınırlı kalırken, bazı durumlarda anafilaktik şok gibi hayati tehlike oluşturan tablolara yol açabilir. Bu özellikleri nedeniyle, bu tür deniz canlılarının fazla tüketimi tıp literatüründe de dikkatle uyarılan bir konudur. Kalamar ve ahtapot gibi yumuşakçalar ise besin değeri açısından zengin görünse de, yüksek kolesterol oranları ve ağır metal birikimi nedeniyle riskli sayılır. Bilimsel incelemelere göre kalamar etinde kolesterol oranı tavuk veya beyaz etin yaklaşık dört katıdır. Bu da kalp-damar hastalıkları açısından önemli bir risk faktörüdür. Ayrıca bazı türlerde cıva ve kadmiyum birikimi tespit edilmiştir. Bu maddeler özellikle gebelerde ve çocuklarda sinir sistemi gelişimini olumsuz etkileyebilir. Uzmanlara göre kabuklu ve yumuşakçaların bir diğer tehlikesi de gıda zehirlenmesi riskidir. Bu canlılar, özellikle sıcak ortamlarda hızla bozulur ve “Vibrio” gibi zararlı bakterileri taşıyabilir. Tüketildiklerinde mide bulantısı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi akut zehirlenmelere neden olabilirler. Bu da İslam’daki “necis olanı yememek” ilkesinin tıbbî bir karşılığıdır. Gıda toksikolojisi uzmanları, bu tür canlıların aslında doğada “temizlik işlevi” üstlendiğini, yani denizlerin çöplerini ve atıklarını dönüştürdüğünü belirtir. Dolayısıyla insan vücudu için bu türlerin sürekli tüketimi hem bağışıklık sistemi üzerinde baskı oluşturur hem de ağır metal toksisitesi riski yaratır. Tüm bu bilimsel bulgular, İslamiyet’in yüzyıllar önce ortaya koyduğu “helal–haram” ölçüsünün yalnızca manevi değil, sağlık açısından da koruyucu bir çerçeve sunduğunu ortaya koymaktadır. Midye, karides, kalamar ve ıstakoz gibi canlıların yasaklanması, bugün modern tıbbın da dikkat çektiği toksikolojik gerçeklerle büyük ölçüde örtüşmektedir.




