Terleme, vücudun sıcaklık dengesini koruması için son derece doğal bir mekanizmadır. Ancak bazı kişilerde bu işlev, vücudun ısı dengesini aşan bir biçimde artar ve günlük hayatı olumsuz etkiler. Bu durum tıpta “hiperhidroz” olarak tanımlanır. Özellikle el ve ayak bölgelerinde yoğunlaşan bu terleme, kişilerin sosyal yaşamını, iş hayatını ve özgüvenini ciddi şekilde sarsabilir. Uzmanlara göre el ve ayak terlemesi genellikle “primer hiperhidroz” olarak adlandırılan ve sinir sistemiyle doğrudan ilişkili bir durumdur. Bu rahatsızlıkta beyinden gelen sinyaller, ter bezlerini sürekli aktif tutar. Ortam sıcaklığı normal, kişi sakin olsa bile terleme devam eder.

Genetik yatkınlık ve sinir sistemi etkisi

Araştırmalar, el ve ayak terlemesi yaşayan kişilerin önemli bir kısmında genetik faktörlerin rol oynadığını gösteriyor. Aile bireylerinde benzer durumların görülmesi, sonraki nesillerde de aynı rahatsızlığın ortaya çıkma olasılığını artırıyor. Bununla birlikte sekonder hiperhidroz olarak adlandırılan başka bir türde, terleme başka bir hastalığın belirtisi olarak gelişiyor. Bu durumda sadece eller veya ayaklar değil, tüm vücut etkilenebiliyor. Sinir sistemi bozuklukları, tiroid bezinin fazla çalışması, kan şekeri düşüklüğü, hormonal değişiklikler ve kullanılan bazı ilaçlar da terlemeyi artırabiliyor. Özellikle stres, kaygı ve heyecan gibi duygusal durumlar sinirsel uyarıyı tetikleyerek ter bezlerinin aşırı çalışmasına yol açıyor.

 

El ve ayak terlemesi yalnızca fiziksel bir rahatsızlık değildir. Sürekli terleyen eller nedeniyle tokalaşmaktan çekinmek, kâğıt üzerinde yazı yazarken sayfanın ıslanması veya bilgisayar klavyesinde iz bırakmak gibi durumlar, kişiyi sosyal açıdan zorlayabilir. Ayak terlemesi yaşayan kişilerde de kötü koku, mantar oluşumu ve ayakkabı giyme konforunun bozulması gibi sorunlar sıkça görülür. Bu rahatsızlığın uzun süre devam etmesi, bireylerde özgüven kaybına, sosyal fobiye ve kaygı bozukluklarına neden olabilir. Uzmanlar, terlemenin fiziksel olduğu kadar duygusal yönünün de dikkate alınması gerektiğini belirtiyor.

 

El ve ayak terlemesinin tanısında öncelikle terlemenin sıklığı, bölgesi ve yaşamı ne ölçüde etkilediği değerlendirilir. Doktorlar, terlemenin süresini, ne zaman başladığını ve hangi durumlarda arttığını sorgular. Gerek görüldüğünde tiroid fonksiyonları, kan şekeri düzeyi ve hormonal dengeyi değerlendiren laboratuvar testleri yapılır. Bazı durumlarda, terleyen bölgelerin tespiti için “iyot-nişasta testi” uygulanır. Bu testte cilde iyot sürülüp nişasta serpilir, yoğun terleyen bölgeler mor renge döner ve sorunun kaynağı net biçimde belirlenir.

El ve ayak terlemesi tedavisinde amaç, ter bezlerinin aşırı aktivitesini durdurmak veya azaltmaktır. Uygulama yöntemi, hastalığın şiddetine ve kişinin yaşam kalitesine etkisine göre değişir. İlk aşamada genellikle alüminyum klorür içeren özel losyonlar veya solüsyonlar kullanılır. Bu maddeler ter bezlerinin ağızlarını geçici olarak tıkar ve terlemeyi belirgin şekilde azaltır. Uygulama genellikle gece yapılır, sabah yıkanarak temizlenir. Hafif ve orta düzeydeki hastalarda bu yöntem oldukça etkilidir. Daha dirençli vakalarda iyontoforez yöntemi uygulanabilir. Bu yöntemde el veya ayaklar su dolu bir kaba yerleştirilir ve içinden düşük yoğunlukta elektrik akımı geçirilir. İşlem sinir uyarılarını azaltarak ter bezlerinin çalışmasını yavaşlatır. Düzenli uygulandığında birkaç hafta içinde belirgin bir rahatlama sağlanır. Bir diğer seçenek botoks enjeksiyonudur. Botulinum toksini, sinir uçlarındaki uyarı iletimini geçici olarak durdurur. Böylece ter bezlerine “çalış” sinyali gitmez ve terleme 4 ila 6 ay boyunca azalır. Etkisi geçici olduğundan işlemin belirli aralıklarla tekrarlanması gerekir. Bazı hastalarda ağızdan alınan ilaçlar da fayda sağlar. Antikolinerjik ilaçlar olarak bilinen bu tedavi grubu, ter bezlerinin sinirsel uyarıya verdiği yanıtı zayıflatır. Ancak ağız kuruluğu, bulanık görme ve baş dönmesi gibi yan etkiler nedeniyle hekim kontrolünde kullanılması gerekir.

Tüm bu yöntemlere rağmen tedaviye yanıt alınamayan vakalarda cerrahi müdahaleler gündeme gelebilir. Endoskopik torasik sempatektomi (ETS) adı verilen ameliyatta, el terlemesinden sorumlu sinir uçları devre dışı bırakılır. Ancak bu yöntem kalıcıdır ve geri dönüşü yoktur. Ayrıca vücudun başka bölgelerinde “telafi edici terleme” adı verilen yeni terleme alanları oluşabilir. Bu nedenle cerrahi çözüm, yalnızca diğer tüm tedaviler sonuç vermediğinde son çare olarak düşünülmelidir.

Tıbbi tedavilere ek olarak yaşam tarzı düzenlemeleri de terlemeyi hafifletebilir. Stresin yönetilmesi, yoga ve nefes egzersizlerinin düzenli yapılması, terlemeyi artıran kafeinli içeceklerden, baharatlı yiyeceklerden ve sigaradan uzak durmak olumlu sonuçlar verir. Günlük hayatta pamuklu çorap giymek, hava alan ayakkabılar tercih etmek ve ayakların her gün yıkanıp kurulanması da hijyen açısından önemlidir. Ellerin sık sık yıkanması, gün içinde kurulanması ve gerektiğinde doğal pudra ya da nişasta bazlı ürünlerle desteklenmesi geçici rahatlama sağlar. Uzmanlara göre el ve ayak terlemesi bazen kişinin ruhsal durumunu daha çok etkiler. Terlemenin kendisinden çok, “acaba terler miyim” endişesi bile süreci tetikleyebilir. Bu kısır döngüye “anksiyete kaynaklı terleme döngüsü” adı verilir. Bu durumda kişi terlemekten korktukça daha fazla terler. Böyle bir durumda psikolojik destek almak önemlidir. Bilişsel davranışçı terapi, kişinin kaygı düzeyini azaltarak terleme kontrolüne katkı sağlayabilir.

El ve ayak terlemesi yaşayan kişilerin günlük yaşamda birkaç basit önleme dikkat etmesi önerilir. Ayakkabılar her gün giyilmemeli, bir gün dinlendirilmelidir. Çoraplar pamuklu olmalı ve her gün değiştirilmelidir. Eller sık sık yıkanıp kurulanmalı, gerektiğinde hijyenik mendillerle temizlenmelidir. Özellikle yaz aylarında açık renkli, ince kumaşlı kıyafetler tercih etmek hem teri azaltır hem de cilt sağlığını korur. El ve ayak terlemesi, birçok kişi için küçük ama sürekli rahatsızlık veren bir sorun olarak görülse de, aslında tedavisi mümkün bir durumdur. Gelişen tıbbi yöntemler sayesinde, terleme kontrol altına alınabilir ve kişi sosyal yaşamına daha özgüvenli bir şekilde devam edebilir. Uzmanlar, bu tür bir sorunla uzun süredir yaşayan kişilerin utanç veya çekince duymadan bir dermatoloji veya göğüs cerrahisi uzmanına başvurmaları gerektiğini vurguluyor. Çünkü terleme bir kader değil, doğru teşhis ve uygun tedaviyle çözülebilen bir sağlık problemidir.

Çocuklarda el ve ayak terlemesi

El ve ayak terlemesi yalnızca yetişkinlerde değil, çocuklarda da görülebilen bir durumdur. Uzmanlara göre çocukluk dönemindeki terleme çoğu zaman fizyolojik bir süreçtir ve vücudun ısı dengesini sağlamaya yönelik doğal bir tepkidir. Ancak terlemenin sürekli hale gelmesi, özellikle dinlenme anında bile ellerin ya da ayakların ıslak kalması durumunda bu tablo tıbbi olarak değerlendirilmelidir. Çocuklarda aşırı terleme bazen genetik yatkınlık, bazen de hormonal veya nörolojik bozukluklar ile ilişkili olabilir. Özellikle büyüme döneminde sinir sistemi hassas olduğundan, ter bezlerinin normalden fazla çalışması sık karşılaşılan bir tablodur. Bunun yanı sıra, çocuklarda yaşanan stres, heyecan veya sınav kaygısı gibi psikolojik etkenler de el ve ayak terlemesini artırabilir. Ebeveynlerin, çocuklarının terleme alışkanlıklarını yakından gözlemlemesi önemlidir. Uzmanlar, “Çocuk oyun oynarken ya da masa başında otururken bile elleri ıslanıyorsa, kalem tutmakta zorlanıyorsa veya terleme ayaklarda kokuya ve cilt tahrişine yol açıyorsa, bir dermatoloji veya çocuk endokrinolojisi uzmanına başvurulmalıdır.” uyarısında bulunuyor. Tedavi süreci, yetişkinlerde olduğu gibi altta yatan nedene göre planlanır. Çocuklarda genellikle ilaçsız yöntemler tercih edilir; el ve ayakların sık sık yıkanması, pamuklu çorap giyilmesi, stres yönetimi ve uygun beslenme düzeni ilk adım olarak önerilir. Gerekli durumlarda iyontoforez veya düşük dozlu medikal tedaviler hekim kontrolünde uygulanabilir. Uzmanlar, erken yaşta fark edilen aşırı terleme probleminin çocuğun özgüvenini ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkilememesi için erken tanı ve müdahalenin büyük önem taşıdığını vurguluyor.