Türkiye’de modern cam üretimi 1934’te Paşabahçe Cam Fabrikası’nın kurulmasıyla başlamıştır. Atatürk’ün sanayi vizyonu, yerli üretimi destekleyerek Türkiye’yi dünya cam sanayisinde söz sahibi yapmıştır.

Camın Anadolu’daki ilk izleri
Camın geçmişi insanlık tarihi kadar eski. Arkeolojik veriler, camın ilk kez yaklaşık M.Ö. 3000’lü yıllarda Mezopotamya’da, yani bugünkü Irak ve Suriye topraklarını kapsayan bölgede ortaya çıktığını göstermektedir. O dönemde insanlar, yüksek sıcaklıklarda eriyen kum ve taş karışımlarını işleyerek saydam boncuklar ve küçük süs eşyaları üretmeye başlamıştır. Bu ilk örnekler, camın başlangıçta süsleme ve dini semboller için kullanılan özel bir malzeme olduğunu ortaya koyuyor. Camın Anadolu’daki yolculuğu ise birkaç yüzyıl sonra, M.Ö. 1500’lü yıllarda Hititler döneminde başlamıştır.

Orta Anadolu’da yapılan kazılarda, o dönemin halklarının cam boncuklar, süs eşyaları ve mühürler ürettiği tespit edilmiştir. Bu buluntular, camın o dönemlerde yalnızca seçkin kesimlerin ulaşabildiği lüks bir malzeme olarak değerlendirildiğini gösteriyor. Zamanla cam üretimi Anadolu’da daha geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Roma İmparatorluğu’nun Anadolu topraklarında hüküm sürdüğü dönemlerde cam işçiliği yeni bir boyut kazanmıştır. Özellikle Antakya, Tarsus ve Efes gibi Akdeniz liman kentlerinde cam üfleme sanatı gelişti. Roma dönemine ait villalarda, hamamlarda ve ticaret merkezlerinde yapılan arkeolojik kazılarda çok sayıda cam obje bulunmuştur. Bu veriler, Anadolu’nun Roma döneminde Akdeniz’in önde gelen cam üretim merkezlerinden biri haline geldiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan cam ustalığı
Selçuklu döneminde cam üretimi sınırlı olsa da İran ve Suriye’den gelen ustalar Anadolu’ya cam işleme geleneğini taşımıştır. Konya ve Kayseri çevresinde küçük atölyelerde camdan kandiller, süs eşyaları ve pencere parçaları üretilmiştir. Ancak bu üretim daha çok sanatsal bir zanaat düzeyindeydi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise cam işçiliği yeni bir boyut kazanmıştır. İstanbul’daki Beykoz, Galata ve Topkapı çevresinde cam ustaları faaliyet göstermiş, özellikle saray ve camiler için süs eşyaları yapılmıştır. Bu dönemde cam, hem mimaride hem gündelik yaşamda kullanılmış; ancak Osmanlı’nın son döneminde Venedik camı başta olmak üzere Avrupa’dan ithalat artmıştır. Çünkü yerli üretim miktarı, halkın ihtiyacını karşılayacak düzeyde değildi.
Cumhuriyet’le birlikte başlayan sanayi atılımı
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye’de sanayi hamlesi başlatıldı. Ülke ekonomisinin temel hedeflerinden biri, ithalata bağımlılığı azaltmak ve yerli üretimi teşvik etmekti. Bu kapsamda cam sanayisi de stratejik bir alan olarak belirlendi. Bu doğrultuda Türkiye’nin ilk modern cam fabrikası 1934 yılında İstanbul’un Beykoz ilçesine bağlı Paşabahçe’de kuruldu. Fabrikanın temel atma töreni, 3 Şubat 1934 tarihinde dönemin Başvekili İsmet İnönü ve İktisat Vekili Celal Bayar’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Fabrika, Türkiye İş Bankası’nın girişimi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kuruldu. Bu girişim, Türkiye’de sanayileşme hamlesinin en önemli adımlarından biri olarak Cumhuriyet tarihine geçti.Bu adım, Türkiye’de sanayi devriminin en önemli sembollerinden biri olarak tarihe geçti.

“Paşabahçe’nin doğuşu” Yerli cam sanayisinin temeli
Paşabahçe Cam Fabrikası, İstanbul’un Beykoz ilçesinde kuruldu. İlk yıllarda fabrikanın üretimi sınırlıydı; ancak kısa sürede ülke çapında cam ürünlerine olan talebi karşılamaya başladı. 1935 yılına gelindiğinde Türkiye artık kendi bardağını, şişesini ve pencere camını üretebilen bir ülke haline gelmişti. Paşabahçe’deki üretim süreci, yerli ustalarla birlikte İtalya’dan getirilen makineler ve mühendislerle yürütülüyordu. Bu sayede hem teknik bilgi hem de endüstriyel deneyim Türkiye’ye kazandırıldı. İlk yıllarda üretilen ürünler arasında şişeler, bardaklar, tabaklar, pencere camları ve laboratuvar camları bulunuyordu. Bu üretim, Türkiye’de modern anlamda cam sanayisinin doğuşu olarak kabul edilir.
“Atatürk’ün sanayi vizyonu” Paşabahçe örneği
Mustafa Kemal Atatürk’ün sanayi politikası yalnızca ekonomik bağımsızlık hedefiyle sınırlı değildi; aynı zamanda teknolojik gelişimi ve üretim kültürünü de destekliyordu. Paşabahçe Cam Fabrikası bu vizyonun en somut örneklerinden biridir. Atatürk’ün “Yerli malı, yurdun malı; herkes onu kullanmalı” anlayışı cam üretiminde de kendini gösterdi. Fabrikanın açılışından kısa süre sonra Türkiye’de cam ürünleri ithalatı büyük ölçüde azaldı. Aynı zamanda Anadolu’nun farklı illerinde küçük ölçekli cam atölyeleri de Paşabahçe’nin etkisiyle yeniden canlandı.
Şişecam’ın küresel yolculuğu
1934’te temelleri atılan bu girişim, bugün Şişecam Grubu adıyla dünyanın en büyük cam üreticilerinden biri haline geldi. Günümüzde 14 ülkede üretim tesisine sahip, 150’den fazla ülkeye ihracat yapan, düz cam, cam ambalaj, cam ev eşyası, kimyasallar ve enerji sektörlerinde faaliyet gösteren dev bir sanayi yapısı oluşmuştur. Türkiye’deki üretimin merkezi hâlâ Beykoz Paşabahçe’dir; ancak Mersin, Eskişehir, Kırklareli ve Bursa gibi illerde de modern fabrikalar bulunmaktadır. Bu tesislerde yılda milyonlarca ton cam üretilmekte, yerli hammaddeler kullanılmakta ve yeni teknolojilerle geri dönüşüm sistemleri geliştirilmektedir.
Camın geleceği
Günümüzde cam üretimi yalnızca sanayi değil, çevre ve enerji politikaları açısından da önem taşır. Şişecam gibi şirketler artık geri dönüşüm odaklı üretim modellerine yönelmiştir. Kırık camın yeniden eritilmesiyle yapılan üretim, hem enerji tasarrufu sağlar hem de karbon salımını azaltır. Bu da Atatürk döneminde başlayan yerli üretim vizyonunun bugün sürdürülebilir sanayi anlayışıyla devam ettiğini gösterir.
“Beykoz Cam ve Billur Müzesi” Cam sanatının yaşayan hafızası
İstanbul’un Beykoz ilçesinde yer alan Beykoz Cam ve Billur Müzesi, cam sanatının geçmişten bugüne uzanan hikâyesini yaşatıyor. Osmanlı döneminin ünlü cam üretim merkezi olan Beykoz’daki bu yapı, 19. yüzyılda Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kapı kethüdası Abraham Paşa tarafından inşa ettirilen geniş bir malikânenin parçasıydı.
Zamanla harap hale gelen yapı, Cumhuriyet döneminde restore edilerek yeniden işlev kazandı ve 2021 yılında Milli Saraylar İdaresi tarafından müze olarak ziyarete açılmıştır. Müze, Türkiye’nin cam üretim tarihine ışık tutan zengin koleksiyonuyla öne çıkıyor. İçinde Osmanlı’dan günümüze uzanan 1.400’ü aşkın cam ve kristal eser yer alıyor. Koleksiyonda hem Osmanlı sarayları için Avrupa’da üretilmiş özel parçalar hem de yerli ustaların el emeğiyle hazırlanmış geleneksel cam ürünleri bulunuyor.
Eserler on iki ayrı tematik bölümde sergileniyor. Bu düzenleme sayesinde ziyaretçiler, cam işçiliğinin teknik gelişimini ve estetik dönüşümünü dönemler boyunca takip edebiliyor. Müze, yalnızca cam sanatına değil, doğayla iç içe bir deneyime de ev sahipliği yapıyor. Yaklaşık 360 dönümlük bir alan üzerinde kurulu olan yapı, çevresindeki koruluk ve peyzaj düzenlemesiyle ziyaretçilere ferah bir atmosfer sunuyor. Bahçede yüzü aşkın farklı bitki ve ağaç türü yer alıyor. Bu yönüyle Beykoz Cam ve Billur Müzesi, hem sanatsal hem doğal bir miras alanı olarak kabul ediliyor. Müzenin mimarisi, Osmanlı son dönem yapılarının karakteristik özelliklerini taşıyor. Taş duvar örgüsü, kemerli pencereler ve U planlı cephe düzeni, geçmişin mimari anlayışını günümüze taşır nitelikte. Restorasyon sürecinde yapı özgün kimliğini koruyacak şekilde yenilenmiş, sergileme alanları ise modern müzecilik anlayışına uygun biçimde düzenlenmiştir. İç mekânda kullanılan aydınlatmalar ve vitrin düzeni, cam eserlerin parlaklığını ve dokusunu vurgulayarak izleyiciyle doğrudan bir bağ kuruyor.
Ziyaretçiler, müzede yalnızca cam koleksiyonunu gezmekle kalmıyor; atölye çalışmaları ve özel etkinliklerle cam üretim sürecini de deneyimleme imkânı buluyor. Çocuklar ve gençler için düzenlenen atölyelerde camın şekillendirilme aşamaları anlatılıyor, ziyaretçiler de bu sürece katılabiliyor. Böylece müze, sadece bir sergi alanı değil, aynı zamanda camın sanatla birleştiği eğitici bir merkez işlevi görüyor. Beykoz Cam ve Billur Müzesi haftanın altı günü ziyaretçilere açık. Sabah saatlerinde kapılarını açan müze, gün batımına kadar hizmet veriyor. Ziyaretçiler, müze girişinde yer alan geniş bahçede vakit geçirebiliyor, kafeterya ve dinlenme alanlarından yararlanabiliyor. Müze, kısa sürede hem İstanbul’un kültürel gezi rotalarına hem de Türkiye’nin sanayi tarihini belgeleyen en önemli mekânlar arasına girmeyi başardı.Bugün Beykoz Cam ve Billur Müzesi, yalnızca geçmişi korumakla kalmıyor; Türkiye’de cam sanayisinin gelişimini simgeleyen bir hatıraya dönüşüyor. Paşabahçe’den doğan sanayi mirasının kültürel yansıması niteliğindeki bu müze, camın yalnızca üretim değil, aynı zamanda sanat ve tarih malzemesi olduğunu hatırlatıyor.




