Nazım Hikmet Ran, yalnızca büyük bir şair değil, aynı zamanda ömrünü halkların özgürlüğüne, emeğin onuruna ve sosyalist bir dünya düşüne adamış bir yoldaştır. Onun yaşamı, kalemle silahı aynı anda kuşanmanın, şiirle mücadeleyi iç içe geçirmenin destanıdır.

Sınıfsal Kökten Evrensel Direnişe

1902 yılında Selanik’te doğan Nazım, imtiyazlı bir ailede dünyaya gelse de yüreği hep halktan yana attı. Emperyalist işgale karşı Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’ya geçtiğinde henüz yirmili yaşlarındaydı. Bu, yalnızca bir coğrafya değişikliği değil; sınıfsal aidiyetin, taraf olmanın ilk büyük adımıydı. Moskova’da Komünist ideolojiyle tanışmasıyla birlikte Nazım, dünya halklarının kurtuluşunu kendi davası olarak benimsedi. Onun için devrim, uzak bir ütopya değil, örgütlü halkların iradesiyle inşa edilecek somut bir gerçeklikti.

Yoldaşlığa Sadakat

Nazım’ın yaşamı boyunca en temel ilkesi yoldaşlığa sadakat oldu. Bu, kuru bir bağlılık değil; dayanışmanın, özverinin ve hesap verilebilir bir ilişki biçiminin adıdır. Nazım, yoldaşlarına yalnızca duygusal bir yakınlık duymazdı; onların davasını kendi canı gibi sahiplenirdi. Bu yüzden şiiri, kişisel bir sanat değil; sınıf mücadelesinin bir cephesiydi. Dizelerinde işçi sınıfının alın teri, köylünün toprağa açlığı, devrimcinin gözaltı hücresindeki sabrı vardır.

Zindanlarda Çürümeyen İrade

1938'de "orduyu isyana teşvik" suçlamasıyla 28 yıl hapis cezasına çarptırıldığında Nazım henüz 36 yaşındaydı. Türk şiiri o yıllarda kendi en gür sesini parmaklıklar ardında bırakırken, devlet bir halk ozanını susturacağını sandı. Oysa Nazım, zinciri kalemle kıran bir devrimciydi. Bursa Cezaevi’nde kaleme aldığı Memleketimden İnsan Manzaraları, Türkiye halkının sınıfsal panoramasını tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Cezaevi onun için suskunluk değil; yoldaşlarına seslenmenin başka bir biçimiydi. Onun mücadelesi, hücrede bile yoldaşlarının nabzını tutan bir mücadeleydi.

Sürgünde De Bitmeyen Kavga

1951’de yurttaşlıktan çıkarıldı. Vatanından, halkından koparıldı ama sesini kesemediler. Moskova’da geçirdiği sürgün yıllarında da mücadelesini durdurmadı. Dünya devrimcileriyle yoldaşlık köprüleri kurdu, emperyalizme karşı yazdı, konuştu, şiir söyledi. Onun için yurt, yalnızca doğduğun toprak değil; halkların özgürlük mücadelesinde omuz omuza durulan her yerdi. Yoldaşlık hukuku onun için sınır tanımazdı.

Yoldaşlara Vasiyet

Nazım Hikmet’in 1963’te Moskova’da son nefesini verirken ardında bıraktığı en kıymetli miras, yoldaşlığa duyduğu inançtı. “En güzel deniz / henüz gidilmemiş olanıdır” derken, devrime olan umudunu anlatıyordu. Yoldaşlarına bıraktığı vasiyet, dizelerinde ve yaşamında saklıdır: Geri adım atmadan, bireysel çıkara prim vermeden, halktan yana ve örgütlü bir hayatı sonuna kadar savunmak.

Bugün Nazım’ı anmak, yalnızca şiirlerini okumak değildir. Onu anlamak, yoldaşlık hukukunu ilmek ilmek dokuduğu hayatına sadık kalmakla mümkündür. Çünkü Nazım, şiirden çok bir çağrıdır: Direnişe, dayanışmaya, devrime...