Türkiye Cumhuriyeti tarihinin dönüm noktalarından biri olan 6 Ekim 1923, yalnızca bir kurtuluş günü değil, aynı zamanda bir ulusun yeniden doğuşunun simgesidir. Beş yıl süren düşman işgalinin ardından Türk ordusunun İstanbul’a girişi, Osmanlı mirasının devamı niteliğinde Türkiye'nin bağımsızlık yolunda attığı en önemli adımlardan birini ifade etmektedir.
İşgal öncesi İstanbul
I. Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918), Osmanlı Devleti’nin askeri ve siyasi egemenliğini fiilen ortadan kaldırdı. İstanbul, bu anlaşmayla birlikte İtilaf Devletleri’nin işgali altına girmeye açık hale geldi. 13 Kasım 1918 sabahı, Boğaz’a 55 savaş gemisi demirledi. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri şehrin kilit noktalarına konuşlandı. Halk şaşkın, çaresiz ve tedirgindi. Bir zamanların ihtişamlı payitahtı, artık yabancı askerlerin devriyeleri altında, kendi vatanında esir bir şehre dönüşmüştü. Meclis-i Mebusan’ın kapatılması, basına sansür, gazetecilerin tutuklanması, direniş seslerinin kısılmasına yol açtı. Fakat perde arkasında, İstanbul’un yürekli insanları sessiz bir direniş örgütlüyordu.
Anadolu’da yükselen umut “Mustafa Kemal’in mücadelesi”
İstanbul’da işgalin ağırlığı sürerken, 1919’da Samsun’dan yükselen bir ses, tüm ülkeye umut oldu. Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı, yalnızca Anadolu’nun değil, İstanbul’un da kaderini değiştirdi. Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstanbul’un kurtuluşunu hedefleyen ulusal mücadelenin siyasi merkezi haline geldi. Gazeteciler gizlice direnişi destekleyen haberler yayımlıyor, subaylar Anadolu’ya silah ve bilgi kaçırıyordu. Bu gizli ağın en önemli isimlerinden biri, İstanbul’dan Anadolu’ya mühimmat sevk eden Karakol Cemiyeti idi.
16 Mart 1920 “İşgalin en karanlık günü”
16 Mart 1920, İstanbul’un resmen işgal edildiği gündür. İngiliz askerleri Harbiye Nezareti, Şehzadebaşı Karakolu ve telgrafhaneleri bastı. Direnen askerler şehit edildi, yüzlerce kişi tutuklandı. Meclis-i Mebusan dağıtıldı. O gün İstanbul, yalnızca fiziki olarak değil, ruhen de işgal altına girdi. Ancak bu karanlık tablo, Anadolu’da direnişi daha da güçlendirdi.
Zaferin ayak sesleri “Mudanya’dan İstanbul’a”
30 Ağustos 1922’deki Büyük Zafer sonrası, Türk ordusu Batı Cephesi’nde düşmanı Anadolu’dan attı. Ardından imzalanan Mudanya Ateşkesi (11 Ekim 1922), İstanbul’un ve Boğazlar’ın Türk yönetimine bırakılmasını öngördü. İşgal kuvvetleri çekilmeye başladı; İngiliz birlikleri Galata, Beyoğlu ve Kadıköy’den ayrıldı. Şehirde yeniden Türk bayrakları görülmeye başlandı.
Şükrü Naili Paşa komutasında tarihi gün
6 Ekim 1923 sabahı, 3. Kolordu birlikleri Komutan Şükrü Naili (Gökberk) Paşa önderliğinde İstanbul’a giriş yaptı. Türk askerleri, Sirkeci üzerinden şehre girdiğinde halk sokaklara döküldü. İstanbul’un dört bir yanında sevinç gösterileri düzenlendi, evlere Türk bayrakları asıldı, camilerden salâlar okundu. Törenin merkezi, Beyoğlu ve Taksim hattı oldu. Gün boyunca resmigeçitler düzenlendi; halk askerleri alkışlarla karşıladı. Şehrin yeniden Türk yönetimine geçmesiyle, yaklaşık beş yıl süren işgal dönemi resmen sona erdi. O gün İstanbul, yalnızca düşman kuvvetlerinden değil, sessizliğe mahkûm edildiği yıllardan da kurtuldu. 6 Ekim, bu nedenle hem askeri bir zaferin hem de bir milletin yeniden ayağa kalkışının simgesi olarak tarihe geçti.
“Cumhuriyetin doğuşu” 29 Ekim’e giden yol
Kurtuluştan yalnızca 23 gün sonra, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. İstanbul, başkentlik görevini Ankara’ya devretse de kültürel, ekonomik ve toplumsal anlamda Cumhuriyet’in en önemli şehirlerinden biri olarak kaldı. 6 Ekim, İstanbul’un tarihindeki bu büyük dönüşümün simgesi olarak her yıl törenlerle anılıyor.
İstanbul tarihinin dönüm noktaları
İstanbul, binlerce yıllık tarihi boyunca sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış, her dönemde dünyanın gözünü üzerinde toplamış bir şehir olmuştur. Kökeni Antik Çağ’a uzanan bu eşsiz kent, hem doğu hem batı medeniyetinin kesiştiği noktada yer almasıyla tarihin akışını değiştiren olaylara sahne olmuştur. İstanbul’un tarihi yolculuğu M.Ö. 667 yılına, Megaralı koloni lideri Byzas’ın Sarayburnu civarına yerleşerek Byzantion kentini kurmasına dayanır. Bu adım, şehrin temellerinin atıldığı ve gelecekte bir imparatorluk başkenti olacak serüvenin başladığı dönem olarak kabul edilir. Aradan geçen yüzyıllar içinde Byzantion, stratejik konumu sayesinde güçlenmiş ve M.S. 330 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından yeniden inşa edilerek Konstantinopolis adını almıştır. Bu tarihle birlikte şehir, Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti ilan edilmiştir. Konstantinopolis, kısa sürede hem Hristiyan dünyasının hem de Doğu Akdeniz’in kültürel ve ekonomik merkezi haline gelmiştir. Tarih sahnesinde yeni bir dönem ise 29 Mayıs 1453’te başlamıştır. Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet, uzun süren bir kuşatmanın ardından şehri fethederek İstanbul’u Osmanlı topraklarına katmıştır. Bu fetih, Orta Çağ’ın sona erdiği, Yeni Çağ’ın başladığı tarih olarak kabul edilir. İstanbul, böylece İslam dünyasının ve Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olmuş; camileri, medreseleri, sarayları ve köprüleriyle ihtişamlı bir döneme girmiştir.