Yaz aylarının en acı gerçeği, artık sadece sıcak hava dalgaları değil; orman yangınları. Bir kıvılcım, bir ihmal ya da kasten çıkarılan bir ateş… Sonrası felaket. Dakikalar içinde büyüyen alevler, yılların emeğini, doğanın sabırla yarattığı ekosistemi yok ediyor.

Samsun, Karadeniz’in en yeşil şehirlerinden biri olarak, bu tehdidin uzağında olduğunu düşünmek kolay. Ama bu, tehlikenin bittiği anlıllarda Vezirköprü’nün ormanlık alanlarında çıkan yangınlar hâlâ hafızamızda. Kavak’tan Asarcık’a, Yakakent’ten Terme’ye kadar pek çok bölgemiz, çam ve meşe ağaçlarıyla kaplı. Yazın kurak geçen günlerinde, bu ormanların kaderi, hepimizin sorumluluğunda.

Doğayı Korumanın İlk Adımı: Farkındalık
Orman yangınlarının büyük kısmı insan kaynaklı. Piknikte söndürülmeyen mangal ateşleri, tarlada yakılan anızlar, bilinçsizce atılan cam şişeler… Bunların her biri, binlerce canlının yaşamını tehlikeye atabilecek kadar güçlü birer tehdit. Samsun’da deniz turizmi kadar yayla turizmi de gelişiyor. Yaylalarımıza çıkan, kamp kuran, doğayla vakit geçiren herkes, ateş güvenliği konusunda bilinçli olmalı.

Yeşili Geleceğe Taşımak
Samsun, Amazon Tabiat Parkı’ndan Kunduz Yaylası’na, Bafra Kuş Cenneti’nden Kızılırmak Deltası’na kadar eşsiz doğal güzelliklere sahip. Bu alanların korunması sadece orman yangınlarını önlemekle değil, aynı zamanda yerel ekonomiyi ve turizmi de güçlendirmekle ilgili. Çünkü bir şehri değerli kılan, sadece binaları değil, doğasıdır.

Kül olmuş ağaçların yerini yeniden yeşillikler alabilir, ama kaybolan canlı türleri geri gelmez. Orman, sadece ağaç değil; orman, suyumuz, oksijenimiz, toprağımız, geleceğimizdir.

Samsun, yeşilini koruyabildiği sürece mavi denizini de, bereketli toprağını da koruyacaktır. Bizler de ancak bu bilinci yayarak, kıyısından köşesinden değil, tam ortasından doğaya sahip çıkarak yarınlara güvenle bakabiliriz.