Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan sözler sarf ettiği iddiasıyla 104 gündür tutuklu olan gazeteci Fatih Altaylı, bugün ilk kez hakim karşısına çıkarıldı.  Altaylı’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi. 

Altaylı'nın duruşması Silivri Açık Ceza Yerleşkesi 2 No'lu duruşma salonunda görüldü. “Cumhurbaşkanına tehdit" suçundan en az beş yıl hapis cezası istenen Altaylı hakkında savcılık, tutukluluk halinin devamına karar verilmesini istedi. Ara karar için duruşmaya 15 dakika ara verildi. Aradan sonra kararını açıklayan mahkeme heyeti, Altaylı'nın tutukluluğunun devamına karar vererek duruşmayı 26 Kasım'a erteledi.

Birçok gazeteci ve siyasi isimler altaylı’ya destek için silivri’deydi

Fatih Altaylı’ya destek için eşi Hande Altaylı, kızı Zeynep Altaylı, Eski Galatasaray Başkanı Faruk Süren, Celal Şengör, Murat Bardakçı, CHP İstanbul Milletvekili Ali Gökçek, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülşah Deniz Atalar, Zafer Partisi İstanbul İl Başkanı Hakan Akşit, gazeteci Ruşen Çakır ve Galatasaray Lisesi’nden arkadaşlarıda Silivri’ye geldi.

her gün daha değerli oluyor 

Alınan bilgilere göre saat 10:55’de başlayan duruşmada salona alkışlarla beraber giren Altaylı savunmasına "Silivri'mize hoş geldiniz. 'Silivri'mize' diyorum çünkü kısa sayılmayacak bir süredir Silivri'de, yüksek güvenlikli bir cezaevi hücresindeyim. Bütün bir yazı burada geçirdim, sonbaharı burada karşıladım," diyerek başladı.

Uzun süredir ilk defa duruşma salonuna gelmek için hücreden çıkarıldığını söyleyen Fatih Altaylı, sözlerine şöyle devam etti: 

"Benim yaşlarıma gelip sevdiklerinizle, ailenizle, dostlarınızla geçirebilmeyi hayal ettiğiniz yazların sayısının azaldığını hissedince, her yaz daha değerli oluyor. Her gün daha değerli oluyor.

Sizleri ve buradaki herkesi buralara kadar yorduğumuz için kusura bakmayın ama emin olun ben de hiç istemezdim böyle olmasını. Zaten tam olarak da anlamış değilim niye böyle olduğunu, niye burada olduğumu, niye hep birlikte burada olduğumuzu. Ve hatırladığım kadarıyla hayatımda ilk defa bir Ağır Ceza Mahkemesinde niye yargılandığımı...

Yaz ayları boyunca tek kişilik hücremde, yalnız başıma otururken ve 8 adıma 5 adımlık avlumda dolaşırken bunu, niye burada olduğumu uzun uzun düşünme fırsatım oldu."

HER ŞEYE RAĞMEN GENÇLERİN UMUTLARINI TAZE TUTMAYA ÜLKENİN GELECEĞİNE GÜVENLERİNİ YAŞATMAYA ÇALIŞACAĞIM BUNU ONLARA BORÇLUYUM

"Zannederim anladım nedenini. 40-50 yıllık arkadaşlarımın benim için kaygılanmalarının, ailemin, sevgili kızım ve sevgili eşimin aylarca beni düşünerek uykusuz kalmalarının ve bugün burada hepimizin bir araya gelmek zorunda kalmamızın nedenini zannederim anladım.

Bugün burada bulunmamın nedeni, bu salonda bulunan ya da bu ülkenin en ücra köyünde yaşayan çocukları, hiç tanımadığım insanların evlatlarını kendi kızım kadar seviyor, kendi kızım gibiymişçesine düşünüyor, önemsiyor, onlar için de kendi kızımmış gibi, hatta onun için kaygılandığımdan daha fazla kaygılanıyor olmam.

Şanslı olmayan çocukların da benim kızım kadar, çevremdeki insanların çocukları kadar şansı olabilsin istediğim için buradayım.

Taşacak Bu Deniz 11. bölüm full hd nereden izlenir?
Taşacak Bu Deniz 11. bölüm full hd nereden izlenir?
İçeriği Görüntüle

Onların da herhangi bir mensubiyetten, aidiyetten dolayı değil; ana babalarının kim ya da kimlerden olduğuna bakılmaksızın hayata eşit şartlarda başlamasını savunmak istediğim için, güzel, müreffeh, fırsat eşitliği olan, liyakate değer verilen bir ülkede yaşamalarını istediğim için buradayım. Bunu yapabilmek, bunu başarabilmek için bildiğim şeyi yapıyorum.

Ekranlara çıkıp kendimce bunun yollarını anlatıyorum, dünyadaki tüm olumsuzluklara rağmen özellikle gençlerin umutlarını taze tutmaya, ülkenin geleceğine güvenlerini yaşatmaya çalışıyorum.

Bir yandan da Türkiye'nin bir bilgi toplumu, bir bilim ülkesi olabilmesi için çabalıyorum. Bunu gerçekleştirebilmek için, bazılarını bugünkü duruşmada dinleyici sıralarında görebileceğiniz Türkiye'nin en yetkin, en iyi bilim insanları ile bilim programları yapıyor; 16 yıldır onların desteği ile Türkiye'de bilimi ve bilgiyi önemli hale getirmek, sevdirmek için çabalıyorum.

Bilim olmadan zengin ve geleceğe güvenle bakan bir ülke olamayacağımızı bildiğim için gençleri bilimle tanıştırmaya, önlerine rol modelleri koyarak onları bilime yönlendirmeye çalışıyor, Türkiye'yi bilime dayalı gelişmiş bir toplum haline getirebilmek için ateşe su taşıyan karınca misali bilim programları yapıyor ve ilginçtir, bunun sonuçlarını görüyorum.

Bunu 14 yıl boyunca televizyonlarda yaptım ve iki yıldır da YouTube üzerinde yapıyorum. Silivri'de bir hücrede oturmak zorunda kaldığım güne kadar da yapmaya devam ettim. Bunu tüm yaşamımda yaptığım en önemli iş olarak gördüm. Yıllar önce başlatılmasına katkıda bulunduğum 'Haydi Kızlar Okula' kampanyası ile nasıl gurur duyduysam, bununla da gurur duyuyorum.

Bunları yapıyorum, bunları yapmak zorundayım çünkü bu ülkeye, bu millete borcum var. Beni en iyi okullarında okutan, 60 yıl boyunca olabildiğince kültür ve tecrübe kazandıran, çevremi bu memleketin en iyi eğitimli, en bilgili insanları ile donatan bu ülkeye borcum var ve bu borcu ödeyememekten korktum hep. Bu yüzden de bu borcu özellikle gençlere ödeyebilmek için çabaladım.

YouTube üzerinde, özellikle gençlerin çok izlediği programlarda, geçmişin tecrübesi ile geleceğe ilişkin öngörüleri harmanlayarak siyaseti, toplumu, ekonomiyi anlatmaya çabaladım. Türkiye'nin ve bazen dünyanın en değerli bilim insanları ile gençlere gelecekle ilgili daha geniş bir hayal kurabilme perspektifi kazandırmaya gayret ettim.

Sık sık anne babalar ve bazen bizzat o gençler, bu çabalarımın yerine ulaştığını yazıp, arayıp, gelip anlattılar. Bu geri bildirimler bana yaptığımı yapmaya devam etme gücü verdi. Bu yaşımda tatil yapmadan, nefes almadan çalışarak, ailemden, kızımdan zaman çalarak bu borcu ödemeyi sürdürdüm. Şimdi anlattıkça, hayatımdaki en değer verdiğim insanlara yaptığım haksızlığı da daha iyi görüyorum aslında.”  İfadelerini kullanan Altaylı sözlerine şöyle devam etti. 

“Diyebilirsiniz ki, 'Tüm bunları yaparken hiç para kazanmadın mı?' Çok şükür kazandık elbette. Son kuruşuna kadar vergisi ödenmiş kazançlarımız oldu. Ama o kazancı da gençler için harcadık. En azından, büyük ihtimalle bir bölümü yurt dışına gidecek bir grup parlak, iyi eğitimli gencin Türkiye'de kalmalarını sağladık. Eğitimlerinin, donanımlarının ve emeklerinin karşılığını almalarını sağladık.

Ama daha önemli ve değerli bir şey daha yaptık. Gelirlerimizin ciddi bir bölümü ile 'Teke Tek Bilim Burs Fonu'nu oluşturduk. Eğitim konusunda uzmanlaşmış saygın bir vakıfa tahsis ettiğimiz bu fon aracılığı ile dünyanın en iyi 100 üniversitesinde temel bilimler alanlarında doktora yapan bilim insanı gençlerimize burs vermeye başladık. Her yıl 4 gencimize 5 yıl süreli olacak şekilde bu bursu vermeye çalışıyoruz.

Şu anda Singapur'dan Fransa'ya, oradan Amerika'ya kadar bursiyerlerimiz eğitimlerine devam ediyor. Eğitimlerinin sonuna kadar olan bursları şu anda hesaplarda. 5 yılın sonunda 20 düzenli bursu veriyor olacağız. Bu ülkenin bilgi tüketici değil, bilgi sağlayıcı olmasını istiyorum çünkü 63 yaşında bildiğim, emin olduğum bir şey var. İnsanı mutlu eden şey ne daha iyi bir otomobil, ne daha pahalı semtte bir ev, ne de lüks bir yaşam…

Bir insan için en büyük keyif paylaşmak, hele hele sizin kadar şanslı olmayanlarla paylaşmak. Şunu da ekleyerek bu konuyu kapatmak isterim. Burs vereceğimiz gençlerle, belki önyargılı davranırım endişesi ile kesin karar öncesi hiç karşılaşmıyorum ve sonrasında da sadece bir kez görüyorum. Kendilerini bana borçlu hissetmelerini istemiyorum.

Tüm bunları niye yaptığımı düşünüyorum ve tek yanıtım oluyor. Başta da söylediğim gibi başkalarının evlatlarını da, onların geleceğini de en az kendi kızımın geleceği kadar önemsiyorum.

Yoksa emin olun bu yaşımda çok daha kolay işler yapar, çok daha konforlu bir hayat yaşayabilirim. Bazı başka meslektaşlarım gibi gezer dolaşır, halkla ilişkiler gazeteciliği yapar, televizyonlarda kimseye faydası olmayan programlarda boy gösterir ya da hiçbir şey yapmadan oturur keyif çatardım.

Ve eğer böyle yapsaydım ne kızım ve eşim başta olmak üzere sevdiklerimi üzer ne onlardan ayrı kalır ne de sizi ve bunca dostumu buraya kadar yorardım.” 

BEN SADECE HAYAL ETME ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNMAYA ÇALIŞIYORUM

“Değerli mahkeme heyeti, böyle bir gazetecilik ya da yayıncılık yaptığım için bana 'muhalif gazeteci' diyenler var. Bu tanımlama bana ait değil. Eşim beni eleştirir, bana muhalefet midir bu? Ya da kızımın eleştirileri…

Gençliğimizde, çocukluğumuzda anne babamız bizi eleştirirken bize muhalif miydiler?

Ben muhalif değilim, ben sadece ve sadece hayal etme özgürlüğünü savunuyorum, farklı hayaller kurabilme özgürlüğünü. Çünkü hayal kuramayanlar, ileri gidemez biliyorum.

Demiri eritip, ilk demir kılıcı yapan Hitit Kralı da bir hayal kuruyordu, Arşimet de… İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet de, Galileo Galilei de, Atatürk de, Einstein da, Marie Curie de… Hepsi hayalperestlerdi.

Kendisini muhalif tanımlamayı bir tercih olarak ve özgürlük kapsamında değerlendirmekle birlikte ben kendimi muhalif değil, Türkiye'nin toplumsal duygusunun merkezinde duran, durmaya çalışan biri olarak gördüm.

Toplumun en ortak duygularını hissetmeye ve seslendirmeye çaba gösterdim. Hiçbir zaman lal olmadım. O yüzden de kimse beni bir ideolojinin, bir kampın, bir mahallenin adamı, temsilcisi ya da sözcüsü olarak görmedi, göremedi. Olamazdım da zaten.

Hep farklı hayaller görme hakkını savundum. İdeolojisi ne olursa olsun her iktidara makul bir süre sonra farklı hayaller de kurabileceğimizi göstermeye çalıştım. Hepsi de kızdılar bana. Yarın bambaşka bir iktidar gelse ve ben hala hayal kurabiliyorsam ya da hala varsam onlar da kızacak bana eminim.

Bu yüzden de bugün, Sayın Cumhurbaşkanı'nı tehdit ettiğim iddiasıyla yargılanmak üzere karşınızda bulunmak beni hem çok şaşırtıyor hem de çok üzüyor.” Diyen Fatih Altaylı “Tüm yaşamım boyunca, ne benden güçsüz ne benden güçlü tek bir kişiyi bile tehdit etmedim” ifadelerini kullanarak sözlerine son verdi.

Kaynak: Ekonomi Gazetesi