

Tolga Birgücü yazdı: Ölen ölür, kalan siyaset yapar!
Samsun Canik’te yaşanan heyelan faciası yürek burktu.
Fakat bu olay diğerleri gibi unutulmayacak!
Kendi adıma şöyleyeyim; Asla unutturmayacağım...
Bir baba ve iki çocuğu hayatını kaybetti.
Anne sağ kurtuldu… Tabi buna artık “yaşamak” denirse.
Benzinliğin yanındaki yıkama bölümüne kayanın düşeceği, o yamacın çatlayacağı, o toprağın kayacağı aslında belliydi.
Orası bile bile yaşanacak bir felakete davetiyeydi.
Zemin belliydi.
Üstünde ağaçlar kesilmişti.
Yanında dinamit patlatılmıştı.
Göz göre göre geldi.
Şimdi herkes soruyor: “Nasıl oldu bu iş?”
Ben sormayayım mı?
Nasıl ruhsat verildi?
Verilmediyse, o yıkama bölümü oraya nasıl yapıldı?
Nasıl denetlenmedi?
Kim denetledi?
Kim denetlemedi?
Kim göz yumdu!
Neden önlem alınmadı?
Facianın ardından işletme sahibi tutuklandı, mesul müdür adli kontrolle serbest bırakıldı.
Ama olayın tek sorumlusu onlar mı?
Değil.
Çünkü asıl suç, bu düzene “tamam” diyenlerde.
O ruhsatlara imza atanlarda.
Denetlemeyenlerde.
Kulağını tıkayanlarda.
Görmezden gelenlerde...
Tıpkı 2012’deki selde olduğu gibi.
13 can gitmişti.
Koca şehir boğulmuştu.
Ve ne olmuştu?
Hiçbir şey.
Çünkü bizde felaketin ardından suçlu bulunmaz.
Sorumluluk rafa kaldırılır.
Ölen ölür, kalan siyaset yapar.
Şimdi yine benzer sahnedeyiz.
Yas tutulmadan, toprağa soğuk bile düşmeden, bazı siyasiler boy gösterisinde.
Olay yerinde basın açıklaması yapan çevre platformunu sorgulamıyorum.
SAMÇEP elinden geleni yaptı.
Ancak o açıklamanın arka fonundaki yüzleri görünce insanın içi cız ediyor.
Aynı yüzler her felakette kameraya gülümseyen, mağdurun omzuna dokunup ertesi gün her şeyi unutan kişiler.
Yine oradaydılar.
Yine o anı kaçırmadılar.
Yine “fırsattan istifade” bulundular!
Bir felaketin ardından halkın gözyaşı daha kurumadan, mikrofon sırasına giren, basın metniyle poz veren siyasetçilerin hiçbir samimiyeti yok.
Acıyı paylaşmak başka, malzeme yapmak başka.
Bugün cep telefonuma bir mesaj geldi.
Bir grup vicdan sahibi insan, 4 Mayıs Pazar günü saat 13.00’te sessiz bir protesto yapacak.
Hiçbir açıklama yok.
Siyasetçilere kapılar kapalı.
Çünkü yitirilen canlar hiçbir siyasi anlayışa alet edilmeyecek kadar kutsal.
İşte budur gerçek duruş.
Çünkü acının rengi yoktur.
Partisi yoktur.
Çünkü vicdan, mikrofon sevmez.
Çünkü gerçekten yüreği yanan, kameralardan kaçıp sessizce bir çiçek bırakır gider.
Siyasetçiler…
Artık o çiçeği bırakmayı öğrenin.
Bir gün gerçekten halk için bir şey yapacaksanız, heyelan bölgesinin yanından bile geçmeyin!
Yoksa sadece bir enkazın daha önünde fotoğrafınız olur.
O da, bu halkın hafızasına yine ve yeniden utanç olarak kazınır.
Sevgi ve saygıyla...