Daha Demokratik Türkiye Mümkün..
Yıl 2035. Türkiye'nin dört bir yanında bahar erken gelmişti. Sokaklarda umut, yüzlerde tebessüm vardı. Ankara’nın kalbinde, Meclis binasının önündeki meydan doluydu. Ancak bu kalabalık, protesto için değil; kutlama içindi.
İnsanlar, yıllardır özlemini duydukları bir Türkiye'ye uyanmanın heyecanını yaşıyordu. O sabah, yeni anayasa yürürlüğe girmişti. Her satırı halkla birlikte yazılmış, her maddesi toplumsal uzlaşıyla belirlenmişti.
Başkentteki bir kafede gençler toplanmış, canlı yayında konuşan Cumhurbaşkanı’nı izliyorlardı. Seçilmiş bir kadın Cumhurbaşkanı, ekranın diğer ucunda şunları söylüyordu:
"Bugün, halkın iradesiyle şekillenmiş, temel hak ve özgürlüklerin tam olarak güvence altına alındığı bir geleceğe ilk adımımızı attık. Artık hiçbir çocuk, düşüncesi yüzünden okuldan atılmayacak. Hiçbir gazeteci, yazdığı için cezaevine girmeyecek. Ve hiçbir yurttaş, kendini dışlanmış hissetmeyecek."
Gençlerden biri, Ada, gözlerini ekrandan ayırmadan fısıldadı:
"Hayaldi… Gerçek oldu."
On yıl önce, işler farklıydı. İfade özgürlüğü kısıtlıydı, sosyal medya baskı altındaydı. Seçimlerde şeffaflık sorgulanıyordu. Ama sonra insanlar bir araya geldi. Siyasi görüşleri, kimlikleri ne olursa olsun, bir noktada birleştiler: Daha demokratik bir Türkiye mümkündü. Bu inanç, vicdanlı hukukçuların, idealist öğretmenlerin, yılmayan gazetecilerin, gençlerin çabasıyla büyüdü.
İlk adımı küçük bir kasabada, yerel bir belediye atmıştı. Katılımcı bütçe uygulamasıyla halk karar alma sürecine dahil edildi. Sonra model yayıldı. Şehir meclisleri kuruldu. Tartışmalar başladı, fikirler çatıştı ama saygı hep vardı. Demokrasi, sadece oy vermek değil, birlikte yönetmekti artık.
Bugün Türkiye, sadece seçimleriyle değil, toplumsal diyalog kültürüyle, güçler ayrılığına saygısıyla örnek gösteriliyor. Gençler yurtdışına değil, geleceğe umutla bakıyor. Çünkü artık biliyorlar:
Daha demokratik bir Türkiye sadece mümkün değil, yaşanıyor.