usd
39,5546
eur
45,4747
gbp
53,1604
gram-altin
4.293,92
ceyrek-altin
7.020,57
cumhuriyet-altini
29.229,00
btc-USD
104.606,00
btc-turk-lirasi
4.138.344
ethereum-USD
2.512,55
Ümit Özçelik'in kaleminden: Günü sorgulama..

Ümit Özçelik'in kaleminden: Günü sorgulama..

YAYINLAMA:

Bugünün siyasal tablosu, ülkenin yönetiminde ciddi kırılmaların ve toplumla kurulan bağın zayıfladığını gözler önüne seriyor. Halkın temel sorunlarına kulak tıkanırken, siyasi iktidarın kendi çıkarlarını önceleyen politikaları, derinleşen bir güvensizlik ortamı yaratmaktadır.

Ekonomik krizle boğuşan vatandaşlar, her geçen gün artan hayat pahalılığı ve düşen alım gücü karşısında yalnız bırakılmış durumda. Hükümet ise çözüm üretmek yerine, ekonomik verileri manipüle ederek gerçekleri perdelemeyi tercih ediyor. Enflasyonun kontrol altına alındığı iddia edilirken, mutfaktaki yangın büyümeye devam ediyor.

Dış politikada da benzer bir dengesizlik söz konusu. Tutarsız açıklamalar, diplomatik krizleri çözmekten ziyade derinleştiriyor. Komşu ülkelerle kurulan ilişkilerde istikrar sağlanamıyor, ani karar değişiklikleri hem yatırımcıları hem de toplumu tedirgin ediyor.

En dikkat çekici sorunlardan biri ise demokratik kurumların zayıflatılması.Yargının bağımsızlığına yönelik müdahaleler, medya üzerindeki baskılar ve muhalif seslerin susturulması, halkın demokratik hak ve özgürlüklerine büyük zarar veriyor. İktidarın eleştiriden uzak durma çabası, toplumsal kutuplaşmayı körüklüyor.

Bu noktada, hükümetin en büyük yanlış tutumu, krizleri yönetmek yerine görmezden gelmeyi tercih etmesidir. Sorunların üzerine gitmek yerine, muhalefeti suçlayarak sorumluluktan kaçmak, artık sürdürülebilir bir yöntem olmaktan çıkmıştır.

Toplumsal barışın, ekonomik istikrarın ve demokratik değerlerin yeniden inşası için, iktidarın hesap verilebilir, şeffaf ve kapsayıcı bir yönetim anlayışına yönelmesi kaçınılmazdır. Aksi halde mevcut gidişat, hem ülkenin iç dinamiklerini hem de uluslararası itibarını zedelemeye devam edecektir.

Bugünün siyasal manzarası, yalnızca yönetimsel hataların değil, aynı zamanda sistematik bir sınıf politikasının sonucudur. İktidarın tercihleri, emeğin değil sermayenin çıkarlarını gözeten bir anlayışla şekilleniyor. Bu da yoksulların daha da yoksullaştığı, zenginlerin ise kaynakları kontrol ettiği bir tabloyu karşımıza çıkarıyor.

Ekonomik kriz yalnızca bir yönetim zafiyeti değil, aynı zamanda kapitalist üretim ilişkilerinin kaçınılmaz sonucudur. Emekçiler, artan enflasyon karşısında her gün daha fazla ezilirken, büyük şirketlere sağlanan vergi indirimleri ve teşvikler, iktidarın sınıfsal tercihlerini net biçimde ortaya koymaktadır. Hükümet, üretim araçlarını elinde bulunduranların taleplerine kulak verirken, işçilerin grev hakkını engellemekte ve sendikal örgütlenmeyi baskı altına almaktadır.

Sosyal devlet ilkesi, adeta bir vitrinde sergilenen boş bir söyleme dönüşmüş durumda. Eğitim ve sağlık gibi en temel kamu hizmetleri dahi ticarileştirilmiş, halkın refahı piyasaya terk edilmiştir. Oysa ki halk için, halk tarafından yönetilen bir düzen inşa edilmedikçe bu adaletsizlik sona ermeyecektir.

Dış politikada ise emperyalist güçlerle yürütülen çıkar odaklı pazarlıklar, halkların kardeşliğini değil, uluslararası sermayenin çıkarlarını korumayı hedeflemektedir. Barışçıl ve halkçı bir dış politika, ancak halkların iradesini tanıyan bir anlayışla mümkündür.

Demokratik kurumların zayıflatılması, yalnızca otoriterliğin değil, aynı zamanda sermayenin doğrudan tahakkümünün bir aracıdır. Medya tekelleşirken, yargı bağımsızlığını yitirirken, muhalefetin bastırılması yalnızca iktidarın değil, egemen sınıfın çıkarlarının da korunması anlamına gelir.

Sonuç olarak, mevcut gidişatın durdurulması ve emekçi halkın kurtuluşu için radikal bir toplumsal dönüşüme ihtiyaç vardır. Emeğin, eşitliğin ve halk yararının merkeze alındığı, dayanışmaya dayalı sosyalist bir toplum inşa edilmeden bu düzenin adaletsizlikleri sona ermeyecektir. Gün, sermaye düzenine karşı halkın safında birleşme günüdür.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *