Biz denizi gören her çocuğa,
“Yüzme bilmezsen olmaz!” diyenlerdeniz.
Çünkü biliriz:
Deniz, Karadeniz’de sadece su değildir.
Ekmektir.
Yoldur.
Yuvadır.
Ve bazen mezar…
Ben Karadenizliyim.
Bizde hırçınlık sadece karakter değil, aynı zamanda coğrafyadır.
Dün, 1 Temmuz’du.
Kabotaj Bayramı.
Adını duyan az, kutlayan daha da az.
Oysa Kabotaj, sadece bir hukuk maddesi değil;
Bir bağımsızlık manifestosudur.
1926’da, Atatürk dedi ki:
“Bu memleketin denizi varsa, kaptanı da biz olacağız!”
Yani denizlerimizde artık Fransız, İngiliz, İtalyan gemileri değil,
Türk bayrağı dalgalanacak.
Balığını da biz tutacağız, yolcusunu da biz taşıyacağız.
Kısacası:
Kendi denizimizde misafir değil, ev sahibi olacağız!
Bugün sorsanız, çoğu kişi “kabotaj” ne demek bilmez.
Ama liman ihaleleri, yat limanı projeleri deyince herkes birden eksper kesilir.
Oysa bu bayram, sadece bir hukuk maddesinin yıl dönümü değil;
Bir milletin kendi denizinde yeniden kaptan oluşunun ilanıdır.
Kabotaj Bayramı:
Denizlerdeki bağımsızlığımızın yıldönümü.
Denizcilik, bir ülkenin milli güvenliğidir.
Ama aynı zamanda kültürüdür.
Benim çocukluğumda, kıyıya vuran her tahta parçası bir gemiydi.
Ve her gemi, sonsuz bir hayalin taşıyıcısıydı.
Kabotaj, o çocukluğun denizle kurduğu hayalin adıdır.
Ve bu hayal hâlâ yaşayan bir ülke varsa, o ülke hâlâ ayaktadır.
Ama bugün kıyılar betonla boğuluyor.
Denizlerimiz sadece müsilajla değil, umursamazlıkla kirleniyor.
Balıkçılar geçinemiyor.
Yelken tutan gençlerimize destek verilmiyor.
Evet, kabotaj yasası hâlâ yürürlükte belki ama,
Denizle bağımız kopuk.
Bu yüzden bu bayramda sadece egemenliğimizi değil,
Deniz sevgimizi de hatırlayalım.
Çünkü…
Eğer denizi sevmezsen,
Bir gün o deniz de seni sevmez.


[email protected]
Telif Hakkı © 2025 Ayperi Türkoğlu. Tüm hakları saklıdır.