Okullar açıldığında en çok duyduğumuz cümlelerden biridir:

“Bu yıl çok çalış, başarılı ol!”

Ama hiç kimse “Bu yıl mutlu ol” demez çocuklara.

Sanki başarı, mutluluğun yerine geçmiş bir ölçü birimi olmuş gibi.

Sabahın yedisinde uykulu gözlerle servise binen bir çocuğu düşünün.

Elinde ödev dolu bir çanta, aklında yapılması gereken projeler, testler, sınavlar...

Oysa aynı çocuk, tenefüste arkadaşına sarılınca, resim dersinde özgürce renkleri karıştırınca gerçekten mutlu

oluyor.

Ama ne yazık ki sistem o anları ölçmüyor.

Mutluluğun puanı yok çünkü.

Bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı:

Derslerinde sürekli düşük not alan ama resim yapmayı çok seven bir öğrencisi varmış.

Bir gün veli toplantısında annesi gözleri dolarak sormuş:

“Hocam, çocuğum neden hiç başarılı olamıyor?”

Öğretmen bir süre susmuş, sonra demiş ki:

“Olmuyor değil, sadece başarıyı siz başka yerde arıyorsunuz.”

O çocuk birkaç yıl sonra bir resim yarışmasında Türkiye birincisi olmuş.

O gün herkes ‘başarılı’ dediğinde, aslında o sadece mutlu olduğu şeyi yapıyordu.

Belki de biz, “başarı” kelimesinin anlamını fazla daralttık.

Matematik notunu yükseltmek başarı sayıldı ama

bir arkadaşını teselli etmek, yaşlı birine yer vermek,

ya da kendi hatasını fark edip özür dilemek başarı sayılmadı.

Halbuki hayatta en çok bu küçük erdemler taşır insanı ileriye.

Anne babalar, çocuklarının başarısıyla övünür iken farkında olmadan bir yarışa sokuluyorlar kendilerini.

Bir veli toplantısında, çocukların notları açıklandığında yüzlerdeki ifadeler çok şey anlatır.

Sanki herkesin çocuğu aynı hızda, aynı yolda koşmak zorundaymış gibi.

Oysa kimse sormaz: “Çocuğum sevdiği şeyi yapabiliyor mu?”

Belki o çocuk, matematikte değil ama müzikte, sporda ya da empati kurmada çok başarılı.

Ama sistemin cetveli, bu başarıları ölçmüyor.

Bir öğretmen olarak ben şunu gözlemledim:

Notları çok yüksek olan öğrenciler bazen hayattan çok korkuyor.

Yanlış yapmaktan, hata almaktan, beğenilmemekten…

Çünkü onlara küçük yaşta “başarısız olma” hakkı verilmemiş.

Oysa başarısızlık, gelişmenin en doğal parçası.

Bir çocuk, bir soruyu yanlış yaptığında değil, bir daha denemekten vazgeçtiğinde kaybeder aslında.

Toplum olarak başarıyı yeniden tanımlamamız gerekiyor.

Evet, çalışmak önemli, disiplin önemli, hedef koymak da önemli.

Ama bütün bunlar, mutluluğu ezip geçmemeli.

Çünkü mutlu bir çocuk öğrenmeye daha açık, üretmeye daha heveslidir.

Bir gün okuldan eve gülümseyerek dönen çocuk, aslında en büyük başarıyı o gün elde etmiştir.

Belki de eğitim sistemimizin en büyük eksiği şu cümlede gizli:

“Başarılı ol.”

Oysa şöyle desek nasıl olurdu:

“Mutlu ol, çünkü mutlu olan zaten başarılı olur.”