Geçtiğimiz günlerde 70 yaşlarında, ama kalpleri hâlâ genç bir çiftle beraberdim. Onları izlerken gülümsedim; çünkü yaş almış bedenlerine rağmen aralarındaki bağ, ilk günkü gibi tazeydi. Teyzemiz içinden geçeni hemen söylerdi. Sevdiğini dillendirmekten çekinmez, bakışlarında bile sevgiyi okur, her fırsatta “İyi ki varsın” derdi. Amcamız ise daha içine kapanıktı. Sevgisini sözle değil, satırlarla ifade etmeyi seçmişti. Ama öyle klasik bir mektupla değil…Elinde cep telefonu, parmaklarıyla ekran üzerinde bir şeyler yazıyor. Yazdığı satırları kablosuz bir yazıcıya gönderiyor. Birkaç saniye sonra yazıcıdan çıkan kâğıdı karısına uzatıyor. Dijital çağın içinden süzülmüş bir sevgi mektubu…Kısa ama anlamlı birkaç satır. Belki “Bugün sana yeniden âşık oldum.” belki “Yanında her şey güzel.” gibi sade ama derin cümleler. Ve o mektubu alan kadının gözlerindeki mutluluk... İşte o an düşündüm: Teknoloji sadece ekranlardan, bağımlılıktan ibaret değil. Bazen bir sevda şekli, bazen zarif bir dokunuş olabiliyor.

Ben bir öğretmenim. Yıllardır çocuklarla, gençlerle iç içeyim. Günümüz çocukları teknolojinin içinde doğdu. Tabletiyle tanışmayan okul öncesi çocuk neredeyse yok. Parmaklar tuşlara alışkın ama kalem tutmaya zorlanıyor. Duygular emojilerle anlatılıyor, yüz yüze sohbet yerine mesaj kutuları tercih ediliyor. Evet, teknoloji çağındayız. Bu bir gerçek. Ama teknolojiyi doğru kullanmayı öğretmedikçe, çocuklarımız onu bir "araç" olarak değil, "amaç" olarak görecekler. Düşünsenize; bir baba çocuğuyla oyun oynamak yerine elinde telefonla sosyal medyada geziniyor. Bir anne, çocuğunun anlattıklarını dinlemek yerine tabletin sesini kısmasını söylüyor. Sonra da “Bu çocuk neden içine kapanık?” diye soruyoruz.

Oysa sorun çoğu zaman teknolojide değil, onu nasıl kullandığımızda.

Sevgiyi dijitalleştirmeden, dijitali sevgiyle kullanmak gerek. Telefon sadece oyun değil, bir şiir yazmak için de kullanılabilir. Yazıcı sadece sınav çıktısı almak için değil, bir teşekkür notunu paylaşmak için de çalışabilir. Çocuklara da bunu öğretmek gerek. Onlara dememiz gerek ki:

“Evet, YouTube var ama büyükbabanın anlattığı hikâyeler ondan daha kıymetli olabilir.”

“Evet, oyunlar eğlenceli ama gerçek hayatta seninle oynamak daha güzel.”

“Teknoloji hayatımızda olsun, ama hayatımız teknoloji olmasın.”

Çocuklarımıza teknolojiyi yasaklamadan, suçlamadan, ama yön vererek öğretmeliyiz.

Evde birlikte kod yazabilir, sanal müzeleri gezebilir, sesli kitaplar dinleyebiliriz. Ama en önemlisi, teknolojiyle değil, birbirimizle bağ kurmayı hatırlamalıyız.

İçinizi ısıtan o küçük mektubu hatırlayın…

Belki siz de bugün sevdiklerinize bir not yazmak istersiniz. Telefonla, kalemle ya da sadece sesinizle...

Çünkü sevgi hâlâ en güçlü iletişim biçimidir. Ve teknoloji, sevgiye aracılık edebiliyorsa, işte o zaman gerçek bir nimet olur.

Küçük Bir Not:

Bugün çocuğunuza “Seni seviyorum.” deyin. Belki bir post-it ’e yazın, belki bir ses kaydına... Ama gözlerine bakarak da söyleyin. Teknoloji kalbimizi değil, sadece elimizi tutsun.