Bu hafta bir yakınımı otogardan karşılarken aklımdan geçen tek bir cümle vardı:
“Şehrin kapısına bak, o sana gerisini anlatır.”
Evlerimizin girişleri bir misafire gösterdiğimiz özenin aynasıysa, şehirlerin otogarları da tam olarak öyledir. Bir kentin karakteri, sıcaklığı, güveni, düzeni ve hatta kadınlara bakışı, ilk olarak o kapıdan içeri adım atanlara yansır. Ve ne yazık ki Türkiye’nin pek çok şehrinde olduğu gibi, Samsun’un giriş kapısı olan otogar da bize şu soruyu düşündürüyor:
“Bu şehir gerçekten kimler için tasarlandı?”
Türkiye’de her yıl yaklaşık 300 milyon kişi şehirlerarası otobüslerle yolculuk ediyor. Bu yolcuların %51’i kadın, %18’i 60 yaş üstü ve her 4 yolcudan 1’i yalnız seyahat ediyor. Yani otogar dediğimiz yer, genç kadınların, çalışan kadınların, emekli kadınların, çocuklu annelerin ve yaşlıların en yoğun kullandığı kamusal mekânlardan biri. Buna rağmen otogarlar hâlâ bu büyük çoğunluğun gerçek ihtiyaçlarına göre şekillenmiş değil. Bu tablo, toplumsal eşitlik açısından düşündürücü bir fotoğraf sunuyor.
Samsun, Karadeniz’in eğitim, sağlık, ticaret ve spor merkezi… Üstelik “marka şehir” olma iddiasını güçlü biçimde taşıyor. Ancak şehrin giriş kapısı olan otogara baktığımızda bu iddianın yansımadığını görüyoruz. Karşımızda yalnızca teknik eksikler değil; aynı zamanda bir şehrin kadın dostu olup olmadığına dair sessiz ama çok güçlü göstergeler var:
•Yetersiz aydınlatma: Güven duygusunun ilk kırıldığı nokta.
•Kadınların güvenle kullanabileceği alan eksikliği: Özellikle gece saatlerinde derinden hissedilen tedirginlik.
•Bebek bakım/emzirme odalarının yokluğu: Annelerin temel ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi.
•Yaşlı ve engelli erişiminin zayıflığı: Kapsayıcılıktan uzak bir mimari anlayış.
•Toplu taşımaya güvenli geçişlerin olmayışı: Otogar dışındaki düzensizliğin içeriye taşınması.
•Temiz ve denetimli bekleme salonlarının sınırlılığı: Konfor ve hijyen standardının düşük kalması.
Bir kadın bir şehre otogardan indiğinde ilk hissettiği şey “acaba?” olmamalı.
Karanlık bir köşe, belirsiz bir yön, bakımsız bir tuvalet, güvensiz bir koridor… Bunların her biri kadının zihninde alarmı anında çalıştırır. Çünkü kadın deneyimi şunu çok net söyler:
“Bir şehirde güven, önce aydınlatmadan başlar.”
Bu nedenle modern bir otogarın kadın aklıyla tasarlandığında vazgeçilmez unsurları bellidir:
Aydınlık ve açık görüş alanları, kameralı ve personelli güvenli salonlar, kadın ve çocuk dostu bekleme yerleri, hijyenik tuvalet sistemi, emzirme ve bebek bakım odaları, yaşlı ve engelli dostu düzenlemeler, güvenli yaya hatları ve açık, sade dijital yönlendirmeler…
Bunlar bir lüks değil; çağdaş kentlerin giriş standardıdır.
Otogar, şehrin sadece ulaşım noktası değil, en görünür vitrinidir. Bir öğrencinin Samsun’u ilk gördüğü yer, bir annenin “çocuğum burada güvende mi?” diye düşündüğü an, bir yaşlının ağır adımlarla destek aradığı koridor, bir kadının yolculuk sonrası yalnız hissetmemesi gereken mekân tam olarak burasıdır. Bir turist, bir yatırımcı ya da yeni bir hayat kurmak için gelen biri, çoğu zaman şehirle ilgili ilk izlenimini burada oluşturur.
Kısacası otogar bir bina değildir; şehrin kendisini temsil eden ilk cümledir.
Ve şimdi şu soruyu kendimize sorma vakti geldi:
Samsun, bu cümleyi daha kapsayıcı, daha aydınlık ve daha güvenli bir şekilde kurmaya hazır değil mi?