Spor: Yaş almak yavaşlamak değil; bahaneleri geride bırakıp kendine yeniden zaman
tanımaktır.
Eskiden spor, yaz öncesi bir telaştı.
“Yaza fit gireceğim” denir, iki hafta sonra tatlıya yenilirdi.
Ama yaş aldıkça fark ediyoruz ki, spor artık aynadaki görüntü için değil; aynaya baktığımızda
hâlâ biz olduğumuzu hissetmek için gerekli.
Çünkü vücut, yaşlanmaya inat, hâlâ bizden sadece biraz ilgi bekliyor.
Kaslar sitemkâr, dizler nazlı ama hâlâ bizimle.
Biraz yürüyüş, biraz nefes, biraz su…
Ve o an fark ediyorsun: “Ben hâlâ varım.
”
Yaş almak tuhaf bir şey;
Hayat hızlanıyor ama sen yavaşlıyorsun.
Eskiden iki durak yürümek ısınmaydı, şimdi merdiven çıkmak bile kondisyon testi.
Ama işte tam da bu yüzden spor gerekiyor — hızlanmak için değil, durmamak için.
Bedeninle arandaki dostluğu tazelemenin en dürüst yolu bu.
Spor yaparken sadece kaslar değil, bahaneler de esniyor.
“Bugün çok yorgunum” diyen sesin, yüzme havuzunun ilk turunda sessizleşiyor.
Suya girdiğinde zamanın akışı değişiyor;
her kulaçta hem bedenin hem zihnin hafifliyor.
Bir noktada nefesin daralıyor ama garip şekilde huzurlusun,
çünkü o an ter değil, suyla karışan kararlılığın seni gençleştiriyor.
Üstelik bu sadece fizik değil, zihin işi.
Bir tur daha attığında aslında sadece kulaç değil, inanç da atıyorsun.
Spor, yaşlanmayı yavaşlatmaz; ama seni ondan bir adım öne taşır.
Çünkü her hareket,
“ben hâlâ buradayım” deme şeklidir.
Artık spor salonuna “forma gireyim” diye değil,
“hayat beni yormasın” diye gidiyoruz.
Kimi ağırlık kaldırıyor, kimi pedal çeviriyor, kimi suya dalıyor…
Hepsi aynı noktada buluşuyor:
kendine iyi gelmenin lüksü, hâlâ en sade hareketlerde saklı.
Belki gençlik enerjisi değil artık bizdeki,
ama kararlılığın, deneyimin ve inatla ayakta kalmanın enerjisi var.
Spor, yaşlanmayı durdurmaz — ama onunla dost olmayı öğretir.
Çünkü en güzel form, hâlâ hayattan keyif alan insanın formudur.