“Kendi Kendine Konuşmanın Kimseye Söylemediği Hakikatler”

İtiraf edelim…

anlar var.

Hepimizin evde, arabada, duşta, hatta markette raflara bakarken kendi kendine konuştuğu

Kimse görmesin diye sesimizi kısarız, ama düşüncelerimiz yine kendini ele verir.

İlginçtir; kendi kendimize konuşurken en dürüst halimize dönüşürüz.

Kimseyi ikna etmeye çalışmayız, bahane üretmeyiz, rol kesmeyiz.

Sözlerimiz direkt merkezden çıkar:

“Kızım ne yapıyorsun?”

,

“Hadi artık”

,

“Bu böyle olmaz ki…

Bir bakarsın aynaya konuşuyorsun,

Bir bakarsın çantanı toparlarken kendini azarlıyorsun,

Bir bakarsın yürürken aklındaki tartışmanın provasını yapıyorsun.

Ama bütün bunların altında çok ilginç bir şey var:

İnsan, kendisiyle konuşarak toparlanıyor.

Bilim insanları buna “iç ses düzenlemesi” diyor ama biz daha iyi biliyoruz:

Bu, hayatta kalma tekniği.

Çünkü bazen insan derdini başkasına anlatacak kadar güçlü hissetmez;

Ama kendine anlatacak kadar dürüst olur.

Kendi kendine konuşmak, aslında zihnin temizlik yapması gibidir.

Dağınıklığın ortasında “bir dakika” deyip düşünce toplayan o iç ses…

İşte o ses, en iyi terapistimiz.

Dışarıdan bakınca komik gelebilir ama içten içe insanı rahatlatır.

Bir nevi kendi kendine koçluk, kendi kendine farkındalık.

Bazen de hiç konuşmadığımız anlarda daha çok yoruluruz.

Çünkü iç kargaşa konuşulmadığında büyür.

Oysa insan bir söylenir, bir anlatır, bir içini döker…

Sonra birden rahatlar:

“Tamam, şimdi oldu.

Belki de bu yüzden kendi kendine konuşan insanlar hiç de yalnız değildir.

Onlar, kendini duyan insanlardır.

O yüzden biri kapıyı açıp seni kendi kendine konuşurken görürse utanma.

De ki:

“Ben düşüncelerimle toplantı yapıyordum.

Çünkü bazen en iyi kararlar, başkasıyla değil, kendimizle yaptığımız o küçük, komik, içten

konuşmalarda alınır.