Geçen gün okul bahçesinde küçük bir öğrencim yanıma geldi. Surat asık, gözler yerde… “Ne oldu?” dedim. Önce sessiz kaldı. Sonra cesaretini toplayıp, “Arkadaşım bana kızdı ama ben ona kırıldığımı söyleyemedim” dedi. Küçücük bir cümle, ama kocaman bir gerçek: Çocukların en büyük ihtiyacı, bazen bizim sandığımız gibi oyuncaklar, ders kitapları ya da başarı değil; duygularını ifade edebilmek için güvenli bir alan.
Çocukların iç dünyası sandığımızdan çok daha zengin. Bir kapı çarpışında, bir gözyaşında, bazen de derin bir sessizlikte gizleniyor onların mesajları. Biz yetişkinler çoğu zaman “abartma, büyütme, ağlama” diyerek susturuyoruz onları. Ama her bastırılan duygu, bir düğüm oluyor içlerinde. O düğümler büyüdükçe çocukların kendilerini ifade etmesi zorlaşıyor.
Bilimsel araştırmalar bu noktada önemli bir gerçeği hatırlatıyor: Duygularını adlandırabilen çocukların beyninde ön frontal korteks daha sağlıklı gelişiyor. Yani bir çocuğun “kızgınım” demesi, sadece kelimelerden ibaret değil; aynı zamanda davranışlarını düzenleyebilme becerisi de kazandırıyor. Harvard Üniversitesi’nin bir araştırması, duygularını sözel olarak ifade edebilen çocukların, ergenlik ve gençlik yıllarında daha sağlam sosyal ilişkiler kurduğunu ve akran zorbalığına karşı daha dirençli olduklarını ortaya koyuyor.
Psikoloji literatürü de bu bulguyu destekliyor. Duygularını bastıran çocuklarda ilerleyen yaşlarda kaygı bozukluğu, öfke kontrol sorunları ve iletişim güçlükleri daha sık görülüyor. Oysa “üzgünüm, korkuyorum, kırıldım” diyebilen çocukların özgüvenleri yükseliyor, empati becerileri gelişiyor. Yani çocukların duygularını ifade etmesine izin vermek, onların sadece bugünü değil; geleceğini de şekillendiriyor.
Burada biz yetişkinlere büyük sorumluluk düşüyor. Çocuk, öfkeyle kapıyı çarptığında “saygısızlık yapma” demek yerine “çok sinirli görünüyorsun, ne oldu?” diyebilmek… Ağladığında “ağlama, güçlü ol” yerine “üzgün olduğunu görüyorum, istersen konuşabiliriz” diyebilmek… İşte bu küçük cümleler, bir çocuğun iç dünyasında devrim yaratıyor. Çünkü çocuk için en büyük rahatlama, hislerinin anlaşılmasıdır.
Unutmayalım: Duygularını söyleyemeyen çocuk, susarak büyür. Susarak büyüyen çocuk ise kalabalıklar içinde bile kendini yalnız hisseder.
Belki de biz yetişkinlerin onlardan öğrenmesi gereken bir şey var: Hissettiğini söylemek, zayıflık değil; en büyük güçtür. Ve çocukların sesi duyulduğunda, aslında hepimizin içindeki çocuk biraz daha özgürleşir.