Şu sıralar yeni bir moda dolaşıyor aramızda: Şehirlerin “cinsiyetini” konuşuyoruz.. Sanki İstanbul topraktan değil de, bir bedenden doğmuşçasına dişil, Ankara ise bir karargâh sertliğinde eril ilan ediliyor. Bir kentin ruhunu anlamanın yolu, onu illa kadın ya da erkek kalıbına sokmaktan mı geçiyor?
Peki ya Karadeniz’in tam ortasındaki, hem en sert rüzgârların hem de en yumuşak sabahların şehri Samsun bu denklemde nereye düşüyor? Belki de asıl sorgulamamız gereken, şehri değil, bu köhne denklemin ta kendisidir. Ama itiraf edeyim, bu düşüncelerle cebelleşirken ben de kendimi o kalıplara bakarken buldum.
Aklıma birden Samsun’un sahil şeridi geldi. Sahilde yürüdüğünüzde hissedersiniz: Bu şehir kendini göstermekten çekinmez.Parlak, bakımlı ve davetkâr bir çizgisi vardır. Karadeniz’in hırçınlığına inat, içinde zarif bir sükûnet taşır. Bu yüzden ilk bakışta kolayca “dişil” deriz ona. Çünkü zarafeti, uyumu ve yaşam alanı kurma yeteneğini hâlâ kadınlıkla eşleştiriyoruz. Oysa bunlar, sadece insan olmanın, üretmenin ve yaşam kurmanın halleri değil midir? Biz ona "dişi" diyoruz ama belki de o, yalnızca dengeyi bilen bir şehirdir.
Diğer yandan Samsun’un bir de liman gerçeği var. Ticaretin ritmi, sanayinin çarkları, stratejinin ağırlığı ve tabii ki 19 Mayıs’ın ruhu. Bu yanıyla karar, mücadele ve hedefe odaklanmış, güçlü bir enerji taşır. Ve biz, bu gücü hemen “eril” kodlarla okuruz. Çünkü zihnimiz, hâlâ “akıl, plan, kararlılık” dediğinde erkek çağrışımı yapar. Belki de eril olan şehir değil, bizim bu katı kalıplarımızdır. Samsun sadece kendi gücünü gösteriyor, ama biz o gücü bile bir cinsiyetin hanesine yazmaktan geri durmuyoruz.
Farkında mıyız? Dişil dediğimizde hemen zarafeti, eril dediğimizde ise gücü anlıyoruz. Sanki zarafet güçlü değilmiş, sanki güç zarif olamazmış gibi.
Belki de dengesi bozuk olan şehirler değil, bizim kendi cinsiyet algımızdır. Samsun’un sahilinde esen yumuşak bir rüzgâr ile limanında gürleyen motor sesi yan yana, uyum içinde durabiliyorsa, biz neden hâlâ bu iki sesi birbirine karşıt sayıyoruz?
Samsun, Karadeniz’in aynı anda hem fırtınası hem de limanıdır. Ne tamamen yumuşak ne tamamen sert. Bir yanıyla denizin keskin dalgası, diğer yanıyla toprağın sarsılmaz sabrı. İşte tam da bu bütünlüğü yüzünden Samsun, cinsiyetle tarif edilemeyecek kadar bütüncül bir şehir.
Belki de biz, şehirlerin dengesiyle uğraşırken asıl kendi iç dengemizi unuttuk. Oysa hayat da şehirler gibidir: Bazen karar verir, bazen bekler. Bazen dalgadır, bazen liman. Ne sadece eril ne de sadece dişil — ama her zaman insanca.