Samsun’un Ladik ilçesine atanan genç kaymakam Tuğçe Orhan, göreve başladığı ilk günden itibaren ülkenin dört bir yanında konuşulmaya başlandı.
Ama konuşulan, onun genç yaşta elde ettiği başarı, kamu hizmetine getirdiği enerji ya da mülki idareye kazandırdığı yeni bakış değildi.
Ne yazık ki gözler yine başka bir yere çevrildi: dış görünüşe.

Genç kaymakamın “Barbie” ya da “Cindy Bebek” benzetmeleriyle manşetlere taşınması, bize hâlâ neyi öncelediğimizi gösteren acı bir tablo sundu.
Bu durum bireysel bir eleştiriden çok, kadının bir makama oturduğunda toplumun bakışının hâlâ “nasıl göründüğüyle” başladığını gösteriyor.
Oysa sormamız gereken soru basit: Bir kadının bilgisi, emeği ve disiplini neden hâlâ ikinci planda kalıyor?

Tuğçe Orhan, zorlu sınavlardan geçmiş, eğitimini dereceyle tamamlamış, genç yaşta büyük bir sorumluluk üstlenmiş bir kamu yöneticisi.
Ancak toplumsal bakış açımız, bu başarıya rağmen kadın emeğini hâlâ “istisna” olarak okuyor.
Bir kadın başarılı olduğunda, çoğu zaman “yaşı”, “görünüşü” ya da “şansı yaver gitmiş” gibi ifadelerle başarısından pay çalmaya kalkıyoruz.
Bu yalnızca bireylere değil, toplumsal yapımıza da zarar veriyor.
Çünkü bu bakış açısı kadınların yeteneğini değil, kabını tartıyor.
Ve böylece Türkiye’nin en derin meselelerinden biri olan “emekle görünüş arasındaki adaletsizlik” yeniden üretiliyor.

Kadınların kamusal alanda görünür olması sadece bir temsiliyet meselesi değil; kültürel bir eşiği geçme cesaretidir.
Bir kadın koltuğa oturduğunda, toplumun olgunluk seviyesi de o koltukta ölçülür.
Kadınlar kendi hak ettikleri yerlere geldiklerinde şaşılacak bir durum yoktur.
Asıl şaşılacak olan, hâlâ bu başarıların “olağanüstü” sayılmasıdır.

Tuğçe Orhan o makama ne tesadüfle ne de vitrin olsun diye geldi.
Bilgisiyle, disipliniyle, emeğiyle geldi. Ve şimdi Ladik’te, genç bir kamu yöneticisi olarak hizmet veriyor.
Biz kadınlar biliyoruz ki görünüş değişir, saç uzar ya da kısalır ama liyakat kalır.
Toplumun da bunu öğrenme zamanı geldi:
Bir kadının başarı hikâyesine bakarken aynaya değil, emeğe bakalım.

Çünkü kadın aklıyla baktığımızda orada güzelliğin değil, çabanın, bilginin ve vicdanın ışığını görürüz.
Ve belki de asıl değişim, kamerayı kadının saçına değil, emeğine çevirdiğimiz gün başlayacak.